Özel
hedefin yoksa, ya anlamsız kalmışsındır boşlukta hissedersin, başlarsın
aranmaya…
Ya
da Tanrı’nın canlılara biçtiği anlamlarla –doğal hedeflerle- yetinirsin:
Yersin
içersin, hoşça vakit geçirmek peşinde dostluklar kurarsın; çocuklarının,
torunlarının mürüvvetini beklersin…
∘∘∘
İki
yol da aynı düzeyde saygındır.
Öyle
diyorsan, hedefin doyurucudur…
Özgürlüğün
temel direğidir hedef. Kimse başka hedeflere zorlanamaz…
Sözde
böyledir, söylemde böyledir, ama gerçekte nasıl olduğunu gündelik hayatın
içinden süzülüp gelen herkes bilir.
∘∘∘
Bunlar
işin teorisi.
Gelelim
pratiğine:
Hayatın
bizim hedeflerimizden haberi yoktur. Umurunda değildir kim ne yapmak istiyor; o
bildiği gibi akar.
Ne
demektir bu?
Hesapta
olmayan birilerinin arada bir bize çelme takma olasılığıdır…
Her
tökezlememiz, yeni bir sorun, her yeni sorunun çözümü yeni bir hedeftir bize…
∘∘∘
Kısaca,
akan hayat hesapta olmayan hedefler koyar; zoraki hedefler…
Ömrümüzün
önemli bir bölümü onların ardından tükenir…
∘∘∘
O
halde 3 tür hedefimiz var:
Bir,
kendi hedeflerimiz…
İki,
Tanrı’nın koyduğu doğal hedefler (istersen evrimin hedefleri diyebilirsin)…
Üç,
hayatın zoraki hedefleri…
∘∘∘
“İki”
ile “üç”ten kaçamazsın… Üstüne düşünmen gereksiz…
Belki
de bunları hedef diye saymak bile pek yerinde değil; herkesin bildiğini,
hissettiğini, yaşadığını yinelemek ne işe yarar ki?
O
zaman geriye kendi hedeflerimiz kalır…
Ne
demek oluyor bu?
∘∘∘
Canlıların
ortak hedefleri ve hayatın zoraki hedefleri dışında “kendi hedefiniz” var mı,
yok mu?
Varsa,
başkalarınınkine benzemeyen hedefleriniz –yaşamdan damıttığınız anlamlarınız-
var…
Yalnızlığa
yakınsınız biraz… Başkalarının tatmadığı anlamlarınız bulunuyor.
Yoksa,
başkalarıyla hedefleriniz ortak…
Daha
çok arkadaşlığa, dostluğa, ahbaplığa yakınsınız… Başkalarıyla benzer anlamları
tadıyorsunuz…
∘∘∘
Özel
hedefiniz kendinize özel tadınızdır;
Yoksa,
üzgünüm, hayatınızın tadı kaçmış anlamı buharlaşmıştır; kendinize –özel hedefinize-
dönmenin ötesinde hayatın bir anlamı bulunmuyor.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder