29 Mayıs 2019 Çarşamba

Umut İstediğin İnsan Olma Çabasıdır





Varolmak, ayakta kalmak; ama hemen ardından istediğin insan olabilmek için didinmeye başlamaktır.
Yalnızca ayakta kalma çabası yarımdır; hayır, yarım bile değildir, acınası eksiktir…
∘∘∘

Yerim, içerim, çocuk yaparım…
Yemekten, içmekten haz alırım; çocuk yaparken aldığım hazzı çocuk yapma derdim olmadan da aramaya başlarım…
Yetmediğini, durumumdaki trajik noksanlığı, şanslıysam yaşarken görürüm; değilsem öylece –ne olup bittiğini kavramadan- çekip giderim…
∘∘∘

Kapitalizmin küreselinde ayakta kalmak “para”dır.
Yemeden içmeden zevk almayı bile boşverirsin, cinsellik sana yeter…
Yeter ki paran olsun.
∘∘∘

İşletme okullarına gidersin;
Güya “para”nın nasıl kazanıldığını öğretecekler orada…
“İşletirler” seni;
Hayatın içinde anlarsın nasıl kazanıldığını paranın…
Nasıl işlettiklerini seni…
∘∘∘

Bunalırsın, nefessiz kalırsın;
Canın sağlam ancak umudun çıkmak üzeredir.
Nasıl biri olmak istediğini unutmuşsundur!
Şansın varsa uyanmaya vaktin olur yaşarken…
∘∘∘

Para yetmemiştir…
(Kendini yontarak istediğin insanın heykelini yapmaya çalışmıyorsan, seni tatmin edecek paranın ucunu düşünemezsin…)
Cinsellik doyurmamıştır…
Ev, araba sıradanlaşmış…
Kahvede pişpirik, briç, bezik tükenmiş…
Yeme-içme, dedi kodu tat vermez olmuş...
Tanrı’nın lütfettiği “zaman”, anlamını yitirmiştir.
“Eğlence” ile “zamanı unutmaya” mahkûm olduğunuzu anlamışsınızdır…
Zamanın kürek mahkûmusunuzdur, artık!
Ne kadar budalaca olursa olsun “eğlenmeden” yaşayamazsınız.
İlaç bağımlılara benzemiş “eğlence bağımlısı” olmuşsunuzdur.
∘∘∘

Para kazanayım, ayakta kalayım gerisine boş ver, derken…
Hiçbir şey yetmez olmuştur…
Tanı koyamazsın, ayırdına varamazsın, ne olup bittiğine her gün yeni bir ad takarsın…
Tutmaz…
Olmaz…
Yanlıştır;
Sezersin, görürsün;
İçten içe bilirsin…
 “Yalan dünya!” tesellilerinde gezinerek oyalanır ufak ufak “bilgelik” kıyılarında gezindiğini seslendirmeye çalışırsın…
∘∘∘

Oysa olan basittir:
Umudun yitmiştir!
İstediği insan olmaya didinmeyenin, umudu mu olur?
∘∘∘

Düzayak yaşamanın yeteceğini sanırsan, hayal kırıklığı duvarına toslayarak uyanırsın…
Ayakta kalmak yetseydi Sokrates (ö. m.ö. 399) göz göre göre zehri içer miydi?
Ebu Hanife (İmam-ı Azam) (ö. 767) bile bile ölüme mi gider miydi Bağdat zindanlarında…
∘∘∘

Ayakta kalmak yetmez; hayatından, kafandaki insan modelini yontarak yaşamaktır aradığın…
Okullarda öğretilmez, zamanın ruhu bunlarla ilgilenmez;
Toplumun istediği insan tipini belletirler sana…
Ya onları dinleyip tökezleyecek ya da kendi kendine öğreneceksin umudun kafandaki insan modelini yaşamaya çalışmak olduğunu.

∘∘∘



15 Mayıs 2019 Çarşamba

Normalleşme Öldürür Anormalleşme ile Komik Olursunuz






Çok değil on bin yıl kadar önce yerleşik yaşamaya başladı insan türü.
Böylece girdik normalleşmeye.
∘∘∘

 Çoğunluk’a benzemek erdem oldu.
İçindeki sesten uzaklaştıkça başkasına benzersin.
Genlerinle kol kola dünyaya gelmiş ustalık cini’ni boğarsın.
Başkalarına benzemek, kendine yapabileceğin acılı bir ameliyat…
Kendine eziyet…
∘∘∘

Tek tek insan için normalleşme budur.
Erdem değil arıza…
Ekonomi ve siyasette durum tersine:
Piyasanın normali makbuldür…
İnsanın başkasına benzemeyeni –normal olmayanı…
Benzemeye çalışmak başka ruh edinmek için debelenmektir.
∘∘∘

Beğenseniz de beğenmeseniz de karakterinizi –kaderinizi- yaşarsınız.
İyisi mi, kabul edip -değişik ruhlar edinme şarlatanlığını bir kenara itip-  karakterinizi işleyerek tüketmektir size bahşedilen zamanı…
Etik’e, ahlak’a, akıl’a –insanlığın ürettiği hangi değer varsa ona- daha uygun olanı,
Mutluluk denebilecek ruh durumuna yelken açanı budur…
∘∘∘

Normalleşmek insanı bozar.
Dikkatinizi çekerim, karakterini kabullenmek “anormalleşmek” değildir…
Akıllılıktır…
∘∘∘

Bile isteye, göze batmak, ilgi toplamak, havalı görünmek için çıkıntı olma çabasıdır “anormalleşmek”…
∘∘∘

Normalleşmek bozarken, anormalleşmek gülünç eder insanı.
∘∘∘

Enerjini yok yere harcar normalleşme.
Hiçbir şeyde gerçekten iyi olamazsınız…
Size özel harikalarınızı yok eder... 
Zoraki rolleri sırıtarak oynarsınız vasatlığın çıkmaz sokağında.
Gerçekten ihtiyaç hissettiğiniz şeyleri yapabilme gücünü yitirirsiniz…
İyi yazamaz, çizemez, konuşamaz, yapamazsınız –her ne yapıyorsanız…
İyi sporcu, iyi esnaf, iyi tüccar, iyi iş insanı, iyi doktor, iyi mühendis olmayı unutun…
İyi insan olmanın bile altından kalkması zordur kopya çekenin…
∘∘∘

Laf aramızda anormalleşmenin gülünç yolları bile karakter kopyalamaktan evladır...
Günün birinde tesadüfen bile olsa kendinizi bulma olasılığınız vardır…
Normalleşmenin dipsiz kuyusundan kurtulmuşsunuzdur…
Çıkmayan canda umut tükenmez.
∘∘∘





11 Mayıs 2019 Cumartesi

'Keşke' Küçük Ölümdür





Küçük ölümler ruhumuzda “umutsuzluk” mayalar.
∘∘∘

İnsan makine olsaydı –duyguları olmasaydı- umutsuzluğu tanımazdı; ancak sevinci ve mutluluğu da bilmezdi.
∘∘∘

Akan hayatın bileklerindeki prangadır “keşke”.
∘∘∘

“Keşke evlenmeseydim...”
“Bu işe girmeseydim keşke...”
“Bu mesleği seçtim hayatım karardı...”
∘∘∘

“Keşke”yi boğmaktır yapman gereken.
∘∘∘

Panzehri mantıktır “keşke”nin.
∘∘∘

Ucunu göster mantığın, anında toz olur “keşke”.
Duygularını zapt etmiş olsun yeter ki aklın…
Kolay mıdır? Hayır, yıllar… yıllar… alır; uykusuz gecelerin arkası kesilmez;
Duygularının kalesi, insanın zorla ele geçirmesi gereken belki de tek kutsal kaledir…
Kaleye egemensen “keşke”nin zehri sana çalışmaz…
∘∘∘

Pişmanlık bataklığından düze çıkamayınca kendine eziyetten haz devşirmeye başlarsın…
Evlenmeseydin –ya da her ne yaptıysan onu yapmasaydın-, yaşamın nasıl bir yol çizecekti biliyor musun?
Daha iyi olacağını kabul ederek pişmanlık neden?
İş işten geçti, diye düşünmenin  âlemi var mı?
Bilmiyorsun!
Bundan daha kötüsü olmaz mı diyorsun?
‘İyi’yi kötü’yü bildin de ‘daha kötü’yü ‘daha iyi’yi onlardan mı çıkarıyorsun?
Yaşanmamış hayatın daha iyi olacağını nasıl bilebilirsin?
Belki daha baş edilmez dertlere atacaktın kendini.
Kim hesaplayabilir hayatın yaşanmamışını?
Tanrı mısın?
Mantığın çürük, zehirli;
Sürekli  “keşke” doğurarak karartıyor yolunu.
∘∘∘

Yaşam, her gün eski olmuşlardan yeniden başlar.
Yeniden başlamak zorundadır.
Yeniden başlıyorsa o yolculuğa “hayat” denir.
Başlamıyorsa; başlatamıyorsan; gücün yetmiyorsa;
“Keşke”nin zehriyle donmuş morga girmişsin ama yaşıyormuş rolü yapıyorsun!
∘∘∘

Mantık'ın bir gülücüğü yeter "keşke" ölülerini  canlandırmaya…

∘∘∘




7 Mayıs 2019 Salı

Dijital İnsanın İki Dünyası





Tuhaf bir ikilem karşısındayız.
Cep telefonuyla kafayı yedik…
Konuşuyoruz, dinliyoruz, öğreniyoruz, uyguluyoruz, vakit geçiriyoruz, eğleniyoruz…
Ama düşünmeye vaktimiz yok; zihinsel maceradan her gün biraz daha uzaklaşıyoruz.
∘∘∘

Günlerin nasıl geçtiğini bilmediğimiz için önemli hissediyoruz -kendimizi:
“Çok yoğunum be ağabey!”
Söylemek istediğimiz: “Ben de önemli insanım, başımı kaşıyamıyorum!”
∘∘∘

Başını kaşıyamayanlar meşguldür, büyük adamdır;
“Atlar” da başını kaşıyamaz, “atlar” da önemlidir.
Mantık bu mantık!
∘∘∘

Söylüyoruz.
Karşıdan yanıt geliyor, dinliyoruz.
Cep telefonuna soruyoruz. Öğreniyoruz.
Öğrendiklerimizin işe yarayıp yaramadığını bilmeden…
(Düşünmeye vakit ayıramıyoruz çünkü).
İnanıyoruz…
Söylemesi ayıp cep telefonuna bağlanmış dolap beygiriyiz…
Yazık bizlere!
∘∘∘

Tuhaf değil mi?
Teknolojiyi kullanarak rahat yaşıyoruz, yemeye-içmeye, eğlenmeye vakit buluyoruz; ancak düşünmüyoruz…
Burunları yere sürünerek dolaşan, yiyecek aramayla ömür tüketen canlılara benzemiyor muyuz?
Bulduğunu yarım yamalak koklayıp yutan…
Başına ne gelirse katlanan; ancak olan biten konusunda hiçbir fikri olmayan…
∘∘∘

Cep telefonundan kör topal duyduklarımızı “bilgi” diye kullanarak –düşünmeden- tüketiyoruz…
Ne bedel ödediğimize gelince, fikrimiz yok!
Sanki hayvanlar âlemine geri dönüyoruz…
Yüz bin yıl önceye…
Düşünmeye ilk başlayan insan atamızdan önceki yüzyıllara…
Beynimizde düşünmemizi sağlayan tesadüfi mutasyona –değişikliğe- ihtiyaç duymadan yaşayabileceğimizi ispatlamaya çalışıyor gibiyiz.
Bunlar teknoloji kullanmanın bedeli.
∘∘∘

Kullanmazsak ne olur teknolojiyi?
Böyle bir seçenek yok, zaman sizi yiyip bitiriyor, tek başınıza bir dünya olmanız gerekiyor…
Kaç kişi becerebilir ki?
∘∘∘

Önünüzde açılan biricik yol gözüküyor:
Hem teknolojiyi kullanacaksınız –bununla toplumun bir parçası olmayı başarıyorsunuz- hem de toplumdan neredeyse apayrı kendinize özgü bir yaşamınız olacak.
∘∘∘

Kısaca iki dünyalı olacaksınız:
Bir, zorunlu dünyanız  “toplum”…
Neredeyse kerhen yaşadığınız…
İki, tek başınıza keyifle var olabildiğiniz “kendi dünyanız”…
∘∘∘

Kendi dünyanız yoksa kalabalık içinde eriyip gittiğinizi dirhem dirhem yok olurken iliklerinizde duyacaksınız.
Duymuyorsanız zaten bitmişsiniz, ayırdında değilsiniz.
∘∘∘


6 Mayıs 2019 Pazartesi

Eksiltilmiş Yaşam ve Sıralı Ölüm




Dolgu maddelerini eksiltmek tatlandırır.
Anlamlandırır…
Hiçbir şey yapmazsa acısızlaştırır…
∘∘∘

Hayat anlamsız dolgu maddelerinden “bunalmış yaşam”dır.
Eksiltilmiş hayat “roman” olur.
Eksiltilmiş roman, “hikâye”…
Eksiltilmiş hikâye ise” şiir”…
Eksiltilmiş şiire gelince, “sıralı ölümün” kapısına dayanmış bulursun kendini.
Oyunun kuralını saygıyla anlarsın.
Ondan ötesi “sıralı ölümdür”…
∘∘∘

Şiiri tanımayan “ölümü” de bilmez.
Aynı kefeye koyar beklenmedik gelenleriyle, “sıralı” olanını…
Hayat arsızı olmuştur…
İlle de görmek ister neye bakacağını bilmeden.
∘∘∘

Bunalmış yaşamdan eksiltmenin büyüsüyle kurtulursun.
Sanat varsa, yaşamı “eksiltilmiş” yapmak,
Zorunlu dolgu maddelerini söküp atamak içindir…
∘∘∘

Eksiltilmiş yaşamı nasıl tanırsın?
Hayatın, önce romana, sonra öyküye, sonra şiire dönüştüğünü duyumsarsın…
Müzik hepsinin arka planıdır.
∘∘∘

Gerçeklerden koptuğunuzu söyleyenler çıkacaktır;
Şiirden ötesi –gerçeği- varmış gibi.
∘∘∘

Behçet Necatigil (ö. 1979), onur duyduğum şairlerimizden biridir.
Hocalık yaptığı Kabataş Lisesi’nin yöneticileri, şiirinin değerini yerli yerine oturtamadığından, yalnızca adını sınıflardan birine vererek sahiplenmişlerdir onu.
Anlatı şiiri yazarak ünlenmiştir:

Gizli Sevda
Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce.
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
…..
Ardından eksiltilmiş şiire dönmüş ve eski şiirlerinin tümünü reddetmiştir:

Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
                       Görmüyor gelip geçenler
                       Eğilip alıyorum
    Solgun bir gül oluyor dokununca
…...
Nereye gitse bu akşam vakti
                        Ellerini ceplerine sokuyor
                      Sigaralar kağıtlar arasından kayıyor usulca
    Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
      Solgun bir gül oluyor dokununca
......
∘∘∘

Düz yaşamla eksiltilmiş yaşam arasındaki ayrım bu iki şiirin arasındaki lezzet farkı gibi olmalı.

∘∘∘