27 Haziran 2019 Perşembe

Arzularıma Güvendim Aldandım






Bereket yarı yolda uyandım…
Zararın uygun bir yerinden dönebildim dönmesine; ama aklımla değil tesadüfen…
Benim için bunun bir hayal kırıklığı olduğunu söylemeliyim.
Yazının konusu olmadığından konuyu burada kesiyorum.
∘∘∘

Okuduğum kitaplar, öğretmenlerim, mahallemdeki ak saçlılar ne dediyse hepsini ciddiye aldım.
Ve de aklımı…
Bu dört dairenin kesiştiği ortak alanda kalmaya çalıştım.
Yanlış yola girdim.
∘∘∘

Şimdi?
İyi kötü bir alacakaranlıktayım…
Fena değil anlayacağınız, mutluyum; insana güvenmeyen insanlığın daha mutlu olacağını biliyorum.
∘∘∘

Çünkü insan arzularının peşinden gidiyor, arzularını kendisi sanıyor;
B.ka sarıyor…
∘∘∘

Kitaplar, öğretmenler, mahallenin ak saçlıları ve hepsinin üstüne aklım, sahte hedeflere yürüyen beni neden durduramıyor?
Temelleri yanlış.
Çıkış durakları lanetli.
Zihinleri zehirli.
Panzehri buluncaya dek ömürlerinin en değerli bölümlerini heba ediyorlar.
Panzehir korkarım şansa bulunuyor.
Şanslılar uzun bir ara verip yeniden başlıyor.
Ben de öyle yaptım.
∘∘∘

Seçtiğiniz meslek, evlendiğiniz eşiniz, çalıştığınız şirket aklınıza geliyorsa hemencecik, büyük olasılıkla zihniniz hâlâ zehirli…
      Lanet çok daha derinlerde!
∘∘∘

Toplumun -en küçükten en büyüğe, aklınızın da içinde olduğu- tüm hücreleri gözünüzü açtığınız günden başlayarak gaz verir…
Arzularınızı şişirir…
Yolunuzu şaşırırsınız…
∘∘∘

“Gazlar” nasıl bu denli etkili oluyor?
Rüzgâr Descartes’tan (ö. 1650) bu yana esiyor çünkü.
“İnsan zihni uzayda yer kaplayan sıradan bir eşya değil. Kutsal ‘ruh’ –zihin- ayrı, ayak takımı ‘beden’ ayrı…”
Zihin–beden ayrımı”, ikiliği…
Bilim adamı Descartes, Galileo’nun (ö. 1642) mekaniğini reddedememiş ama zihni, fizik kanunlarının dokunamayacağı kutsal bir bölüme hapsetmiştir.
Daha sonra hapisteki ruha “makinedeki hayalet” denecektir…
∘∘∘

Ardından Locke (ö. 1704) “Beyaz Sayfa –tabula rasa- iddiasıyla kilisenin ve aristokrasinin kutsal haklarına bodoslama bindirmiştir.
Liberal demokrasinin babası sayılır.
İnsan, içinde hiçbir kavram içermeyen boş sayfa bir zihinle doğar. Deneyimleriyle sayfayı doldurur…
Yani herkes eşittir!
Bir yarış olacaksa, herkes eşit başlayacaktır!
Eşitlik, özgürlük, kardeşlik…
∘∘∘

Toplumun verdiği “gaz”ın iki temel rüzgârıdır, Descartes ve Locke…
Kutsal, fizik kanunlarının işlemediği bir zihnimiz var; bomboş bir beyaz sayfa, deneyimlerimizle içini istediğimiz gibi doldurabiliriz…
Her istediğimizi olabiliriz…
Arzularınızı serbest bırakın, özgürce koşup oynasınlar…
Kendinizi aramanıza gerek yok;
Hayallerinize besleyin, arzularınızı beğenin, takılın peşlerine…
∘∘∘

Nereye kadar?
Tesadüfen panzehrinizi bulana kadar…
Ara verip yeniden başlarsınız; şansınız varsa…

∘∘∘


21 Haziran 2019 Cuma

Üniversite Sınavında Çuvallamak Hayatının Şansı Olabilir





Seçimlerin gündelik hayat bilgileridir.
Bilgilerin en arızalısıdır hayat bilgileri…
Hele de on sekiz yaşında kanları deli akanların tercihleri…
∘∘∘
İki tür bilgi vardır.
Bir, doğa bilgileri…
Güvenilirdir -yenisi gelinceye dek bilinenler geçerlidir.
Örneğin hastalanınca doğa bilimleriyle tedavi oluruz…
İlaç firmalarının pazarlama kaygılarının sürece şırınga edebileceği zehirden kendimizi korumayı becerdiğimizi öngörüyorum. Aslında pek kolay değildir bu. Pazarlama amaçlı bilgiler güvenilmez “insan” bilgileridir; “doğru” olduğu için önerilmemiş, “para” getireceği beklendiği için “doğru” sayılmıştır.   
İki, hayat bilgileri…
Toplum ve hayat üstünedir; güvenilmezdir…
Özellikle toplumun gazına gelip seçerseniz: Mutlulukla, aşkla, meslekle, eğlenceyle ilgili bilgilerin tümü bu grubun içinde pişer.
İnsanlar, birbirlerinden, gazetelerden, üniversitelerden, reklamlardan, popüler denen –genellikle çok okunan- kitaplardan, çok izlenen filmlerden nasıl mutsuz olacaklarını öğrenirler.
İtiraf ediyorum, bu da işe yarar; ama yan yana gelip dertleşmeye…
Mutlu olmaya değil.
∘∘∘

Doğa bilgilerini başkalarından öğrenebilirsin.
Sıra hayat üstüne düşüncelere gelince kendinle baş başasın. Öğrendiklerini bedelini ödeyerek, kafanı duvara çarpa çarpa, bellersin.
Neden? Çünkü hayat bir deneme-yanılma okuludur.
Başarı, yanıldığında kafayı kırmamaktır.
∘∘∘

On sekiz yaş her zaman sert esintilidir.
Rüzgâr esse de esmese de…
Kalkacaksın, meslek seçeceksin; “bu olmaz, bu olmaz…” diye diye eleyip kalanının sana uyduğunu sanacaksın…
Bu da senin gelecekle ilgili bilgin –güvenilir tercihin- olacak...
Öyle mi? Bu denli basit mi?
Değil.
Hiç değil!
∘∘∘

Mühendis mi olacaktın?
Nerden biliyorsun iyi bir meslek olduğunu, belki de ilk ayın sonunda okuya okuya bunu mu olduk, diyecektin- benim gibi.
Doktor mu olacaktın?
Bir olan pişman bir olmayan; çok mu mutlu olacağını sanıyorsun, doktor olunca?
Mutluluk dersinde ilk öğrenilecek, bildiğini sandıklarının tümünün beş benzemez olduğundur –poker dilinde.
Yani bir kıymeti harbiyesinin olmadığıdır.
∘∘∘

Temel bilimleri nasıl olsa seçmezsin; kimse seçmiyor, çünkü para getirmiyor.
Edebiyata ilgiliysen, onu okumanın bir yolunu nasıl olsa bulursun.
∘∘∘

Business –işletme- mi? Zaten bilimle uzak yakın bir ilişkisi yok.
Bir şey kaybetmezsin…
Ne okursan oku, girer bir şirkete, çalışır genel müdür bile olabilirsin; zekâ ile yırtıcılığın hiçbir şeyi umursamazca kol kola girmişse.
∘∘∘

Seçtiğin mesleğe giremedin diye üzülme;
Meslekler insanı mutlu etmez, kendine zaman ayırıp istediğini yapabilmektir mutluluk.
Meslek genellikle başkalarına boş zaman kazandırır, mutlu olacak birileri varsa başkalarıdır.[1]
∘∘∘

Belki de büyük şansındır sınavda istediğin yeri kazanamamak.
Kafanı hafifçe duvara çarparak ilk büyük bilgiye ulaşmış olabilirsin…
Hele bir de bu yazıyı okumuşsan…
Üniversitenin herhangi bir dalında –evet herhangi bir dalında- okumak, mutlu olmak için yeter de artar bile…
Boş yere kafanı takma…
∘∘∘

Meslekleri sen değil başkaları seçer unutma; senin değil başkalarının ihtiyaçlarına göre belirlenirler.
Senin değil başkalarının mutluluğuna çalışmasının nedeni budur.
∘∘∘







[1] Ali Murat İrat (d. 1973), felsefeci yazar.



15 Haziran 2019 Cumartesi

Dünyayı Hayatı Ölümü Bilmek




Durduk yerde tepeme üşüşen gövermiş yaz bulutlarına bakakaldım geçen gün.
Boş zihinle…
Aklım başımdan gitti; zaman alıp başını çekildi tanımsız köşelere, duyumsadım; ama sesim çıkmadı.
Anımsadığım bir dinginlik.
Yanıtsız sorularımın tümünün cevabını biliyordum…
∘∘∘

Dünyayı, hayatı, ölümü bilmenin -bildiğini sanmanın- coşkunluğu bu…
Esriklik soruları silmiştir.
∘∘∘

Büyülü bu duygu yabancı değil bana;
Yaşar Kemal’in (ö. 2015) “İnce Memed”ini, Tolstoy’un (ö. 1910) “Anna Karenina”sını okurken tanıştığımı anımsıyorum onunla.
Bahçemdeki koca meşe de aynı büyüyü yüklüyor bana.
∘∘∘

Dünyayı, hayatı, ölümü bilmenin -bildiğini sanmanın- şaşkın huzuru…
∘∘∘

Kanımı kaynatan şiirler…
“An”ımı sarmalayıp şimdiden koparan resimler…
Bach’ın (ö. 1750), Mozart’ın (ö. 1791), Dede Efendi’nin (ö. 1846), Chopin’in (ö. 1849), Wagner’in (ö. 1883) müziği…
Hepsinin verdiği, hiçbir şeyi bilmeye gereksinimim yok dedirten geçici bir sarhoşluk değil mi?
∘∘∘

“Yaptıklarından” damıttığın kendinden geçirici iksirle de benzer sihirli çarpılmaya ulaşabilirsin.
İçindeki ustalık cinini ömür boyu işler öyle bir nokta yakalarsın ki,  kafana takılan her soru derinlemesine mutlu eder.
Dünyayı görmez, içine gömülürsün.
Mesele ömür boyu sürecek böyle bir birlikteliği keşfedecek kadar, beynindeki özel sinirsel modüllerin kullanıldığı alanlara ayak basabilmektir.
Her şeyi biliyorum dediğin –bildiğini sandığın- ustalık cininin mutluluk alanlarıdır onlar.
∘∘∘

Dünyanın, hayatın, ölümün senin için karanlık bir yeri kalmamıştır.
∘∘∘

Çarpıcı örnekler spordadır.
Teniste servis atıp karşı rakete çarptırmadan sayı alan oyuncu sözünü ettiğim büyüyü, mutluluğun yıldırım çarpması gibi yaşar.
Havadan gelen futbol topuna durdurmadan tüm gücünle vurarak gol atarsan  aynı taşkın haza boğulursun.
Yarattığın gücü kontrollü bir biçimde topa geçirebilmek hayatın en büyük orgazmıdır.
Dünya, hayat, ölüm sorun olmaktan çıkmış beyaz bir ışın demeti olmuştur.
Sıradan bir futbolcu ile dünyanın en ünlüsü aynı hazzı duyumsar.
Sporculardan yayılan doğal bilgelik bu ak ışıkta yeşermiştir.
∘∘∘

İlginçtir, dünyayı, hayatı, ölümü anlamanın yolu beynindeki sinirsel mutluluk modüllerini işlemekten geçiyor…
İlle de fizikçi, felsefeci, din bilgini olmanız şart değil, matematiğin dilini bilmeniz falan gerekmiyor.
En basit halinizle tüm bilinmezler önünüze serilebilir.
Doğayı, sanatı ve kendinizi değerlendirmeyi öğrenmekten geçiyor tüm sorularınızı cevaplandırmak.
∘∘∘

Dünya gerçekten garip…

∘∘∘





9 Haziran 2019 Pazar

Ne Yapacaksın Nasıl Yapacaksın






Bilmek istediğim şey taşla, toprakla, ağaçla, insan vücuduyla ilgiliyse işim kolay.
Ne yapacağım bellidir.
Bilim denilen sistemin kuralları bilinir; onlara saygı gösterirsem yani şarlatanları ve sahtekârları tanımayı becerecek kadar kendimi eğitebildiysem işim kolay.
Ne yapacağım bellidir.
Nasıl yapacağım apaçık ortadadır.
∘∘∘

Depreme dayanıklı ev mi yaptıracağım, adam gibi bir mühendise verirsem işi, rahat ederim.
Deprem bana zarar veremez, örneğin.
Sağlam ev yapmak için neyin nasıl yapılacağı açıktır.
Dürüst ve iyi bir mühendis bunu bilir.
∘∘∘

İnsanla ilgili konulara gelince, sarpa sarar iş.
 Ne, “ne yapacağım”, ne de “nasıl yapacağım” bellidir…
Belaya hazır olmalıyım…
Gerçekten akıllı olmalıyım, şaka değil…
∘∘∘

İnsanı, dağa taşa ağaca benzetebilmek için çok uğraşmıştır insanoğlu…
Kendini kolayca anlayabilmek için; ama heyhat, boşuna, iş tahmin ettiğinden de zordur.
Yine de ümitsizliğe kapılmayın.
∘∘∘

İşin belası da buradadır, mucizesi de,
Aklın alamayacağı çözümleri de…
Kötülüklerinin sonu gelmez bir yanda; mucizevi çözümlerinin ucu bucağı yoktur diğer yanda.
Ayakta kalmayı becerenler için iyiler hep bir adım öndedir…
Sonuca çözümler damgasını vurur.
Neden?
Kötülük’ün gücü unutkanlığından gelir insanların; iyilik ise çeker yapıştırır onları kendine, kimse ayrılmak istemez..
Bağlayan değerler, boş verenlerden –unutanlardan- hep daha etkili olmuştur…
∘∘∘

Elbette insanoğlunun her neslinin mucize çözümlerin meyvesini yiyeceğinin bir garantisi yok.
Bunun için iki şey yapabiliriz:
Bir taraftan çözüme katkıda bulunur, bir taraftan dua ederiz…
∘∘∘

Örneğin siyasette, sosyolojide, ekonomide, para kazanmada, evlilikte, “ne yapacağınız” da bilinmez “nasıl yapacağınız” da…
Hayat acemisiyseniz otorite ararsınız; işi bilen varmış gibi…
Duvara tosladığınız birkaç deneyimden sonra aklınız başınıza gelir.
Yeniden başlarsınız; şanslıysanız vaktiniz kalmıştır...
Geç kaldım diye düşündüğünüzde işiniz bitiktir…
∘∘∘

Ama bu hiç adil değil!
Evet, oyunun adil olduğunu kimse söylememiştir aslında, o senin yorumundur.
Adil olmalı, dürüst olmalı, ahlâklı olmalı insan, demişler…
Sen, hayat adildir, dürüsttür, ahlâklıdır diye anlamışsındır.
∘∘∘

Ahlâksız yaşamda dürüst olmak kolay olmadığı için hayat zordur!
∘∘∘

Yalnızca kendiniz, tek başınıza, bulup çıkarmak zorundasınız gündelik yaşamda –insanla ilgili konularda- ne yapacağınızı.
Ve de bulduklarınızı nasıl yapacağınızı.
İşletme fakültesinde öğrendiklerini uygulayarak ancak paran bitinceye dek ayakta kalırsın.
Para kazanmak istiyorsan yolunu kendin bulacaksın.
∘∘∘

Siyaset te, para kazanmak da, evlilik de basit bir deneme yanılma uygulaması olmalıdır.
Bir yerden başlarsın –ne yapacağını kestirirsin; işin kuramını yapmışsındır.
Yanlış olduğunu anlayınca düzeltir yeniden yaparsın –nasıl yapacağını keşfetmeye başladın, ne yapacağını ve nasıl yapacağını birlikte öğreniyorsun.
Kendini otorite belleyenlerden sayısız yeni yol önerileri alacaksın. İnsan işlerinde otorite olmadığını öğrendiğinden artık yeterince temkinlisin.
∘∘∘

Ne yapacağın ve nasıl yapacağın belli olsaydı müzik, edebiyat, şiir, hiçbiri olmazdı.
Belki de o zaman hayat yaşamaya daha az değerdi.
∘∘∘





8 Haziran 2019 Cumartesi

Çoğulluk musun Tekillik mi





Ben çoğulluk muyum tekillik mi?
Tekillik içinde çoğulluk mu, çoğulluk içinde tekillik mi?
∘∘∘

Ne isem neyim; organlarımla ne isem oyum.
Elim, ayağım, gözüm….. var; görüyorum, biliyorum; onlarsız ne olurum? Soruyorum.
Hiç olurum, diyor içimdeki ses.
∘∘∘

Konuştuğum “dil” var, algım var, düşüncem var, davranışım hareketim var; kullanıyorum bu becerilerimi, ama farkındalığım öylesine silik ki, ne görüyorum, ne değer verip bir organ yerine koyuyorum onları; bilinçsizce oynuyorum onlarla…  
Sanki lanetliyim; duyuyorum, biliyorum onlarsız olmuyor;  ancak onların ne olduğunu düşünmemeye hükümlüyüm…
Beynimdeki küçük “badem” –amigdala- sürekli fısıldıyor kulağıma:
“Ölüme takma kafanı, hep başkalarına gelir. Dile, düşünceye de aldırma sen işine bak!”
“İş” sana önemli olduğu belletilen şeyler. Her şey olabilir. Ölüm olamaz, soyut şeyler olamaz, hayal olamaz...
Böyle yorumlarsın ve…
Cezanı çekersin…
Daha doğrusu hayat cezanı keser.
Sporda da böyle değil mi? Hata yaparsam rakip cezayı kesmez mi?
∘∘∘

Ben çoğulluk muyum tekillik mi?
Tekillik içinde çoğulluk mu, çoğulluk içinde tekillik mi?

∘∘∘

İnsanlar pek sormaz bu soruları; hayat gailesi, derler, kim uğraşacak bu sorularla…
İlginçtir, pek uğraşmazsın bu işlerle uğraşmasına ama “yaşam tarzınla” bal gibi yanıt verirsin.
Yaşam tarzın yaşamı tanımlar.
Tanımların başında o soruların cevapları vardır; dünyanı onlar kurar…
Gariptir, sen ayırdında olmazsın…
∘∘∘

Bugün çokluk liberal, faydacı, sığ, çok kazanmaya daha çok tüketmeye koşullanır…
Hayat dediğin böyle yaşanır diye beller…
Düşüncelerini sayıp dökemiyor olman durumu değiştirmez:
Yanıtın açıktır:
“Ben çoğulluk’um…”
“Çoğulluk içinde tekillik’im…”
∘∘∘

Ya bunların tümü doğru değilse…
Ya da hepsi insanın hamuruyla –doğasıyla, yapı taşlarıyla- taban tabana zıtsa…
Ne olur?
Yanlış hayatı doğru yaşamaya çalışırsın…
Dolap beygiri gibi döner, kafanı kaldırıp dağlara bakmayı unutursun…
İçindeki karanlıkların, ruhundaki çıkmaz sokakların gerisinde belki bu vardır, kim bilir…
∘∘∘

Faydacı, pragmatik, liberal dünyada insan hamuru şekilsizdir; eline alır istediğin şekli verirsin…
Verirsin belki vermesine de; ardından ne çekeceğini bilmek ister misin?
İstemezsin, eminim.
∘∘∘

Oysa her insan beyninde görünmeyen “organ kökleriyle” doğuyor…
Kimseninkine benzemiyor zihnindeki kökler, onlar senin; onlar “sen” oluyorsun…
Kökleri yalnızca sen, yeşertip büyütebilirsin;
Toplumu unut, bu iş senin…
Teslim olursan “sen”i yaşatamazsın;
“Sen” yoksan “hüzün” var…
111
Örneğin dünkü komşun Türk şair Ahmet Erhan’ın (ö. 2013) dediklerine bir anlam veremezsin:

Pencereme dolanma ay ışığı
Rüzgârın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
-Yoksul ve kimsesizdirler

∘∘∘

Ağaçların yoksulluğu ve kimsesizliği sende ses getirmez.
Anlayamazsın
İçindeki köklerini kurutmuşsundur…
∘∘∘

Sen bir tekilliksin,
Tekillik içinde bir çoğulluk;
Unutmuşsun…

∘∘∘