30 Ağustos 2017 Çarşamba

Bayram Yaşama Payanda Olur mu




İnsan yaralıdır;
Yaşamın kurgusundaki rolünü istemeden kabullenmek zorunda kaldığından şaşkındır…
Çıkışsız bir labirentin içinde döner durur…
Aklı işe yaramadığından, yanlışını yaşayarak bulmak durumundadır yolunu; bakmayın görünüşüne her insan yara bere içindedir…
Sürekli hüzün üretir…
Kimse kaçamaz bundan…
∘∘∘

Duyarlı biriysen yapabileceğin fazla bir şey yoktur:
Hüznünü damıtıp olgunlaştıracak, zamanın sırtındaki hayal kırıklığı yükünü duyumsamayacaksın…
Topluma kanmadan, kendini gönlüne göre ağırlamayı öğreneceksin…
∘∘∘

Fazla duyarlı değilsen boş verirsin hüzne müzne;
Yer değiştirme tutkusunun peşinden koşar, başkalarını yenmeye çalışarak oyalanır, iyi yer, iyi giyer, iyi çalışır verimliliğin zirvelerine koşarsın…
(Her hastanın yatak değiştirme tutkusuna kapıldığı bir hastanedir hayat.[1])
Hüznü damıtmak yerine, vakit öldürerek kurtulursun ondan…
Mucizeleri pek merak etmeden, zamanla muhatap olmadan…
Seninkinden derin mutlulukları hiç düşünmeden, bulduğuna kolayca razı olarak…
∘∘∘

Hüznünü damıtmadan gönlünü yatıştıramayanlar içindir bayram…
Diğerlerine her gün bayramdır!
∘∘∘

Kararınızı verin hangi tarafa yakınsınız?
Yaşamınızda hoş sürpriz heyecanı eksik diyorsanız, ki tuhaf bir tütsü gibi  izliyordur sizi renksiz bir hiçlik…
Kanınızın emildiğini hissedersiniz…
İç sıkıntınızı damıtacak beceriniz eksiktir…
Nasıl bulacağınızı düşünmek için bayramdan uygun zaman bulunmaz…
Düşüncesinin bile yaranıza merhem olduğunu göreceksiniz…
∘∘∘

Zamanın ruhunun büyük yanılgısının içinde debeleniyorsunuz:
Her şeyin çaresinin para olduğu içinize kazındı; biliyorsunuz…
Hüznünüzü damıtıp olgunlaştırarak yarattığınız size özel bir becerinin kanatlarında kurtulursunuz içinde kaybolduğunuz labirentten…
Ruhunuzu daha iyi ağırlamayı öğrenmenize yardım etmeyecekse bayram nedir ki!
∘∘∘



[1] Baudlaire (ö. 1867) Fransız şair, Paris Sıkıntısı.

27 Ağustos 2017 Pazar

15'ten 65'e Sorular




65’te sormaya başladım…
Birlikte büyüdüğüm yakın dostlara:
Ne hayallerin vardı o zamanlar -15 yaşında- ne buldun hayatta?
Parkın güdük çamlarının yoksul gölgelerine sığınırdık…
Sıradan mantıklarımızın minnacık kanatlarına biner olur olmaz her ufka girer çıkardık; her uçuşta büyüdüğümüzü sanarak…
Öğrenciydik hepimiz, mühendislik, hukuk, iktisat…
∘∘∘

Dağıldık sonra; herkes tek başına kaldı.
Yalnızlığına sığınamayanların toplumun gölgesinde de diken üstünde oturacağını  öğrendim ben…
Onları bilmiyorum…
Sordum; anlatamadım.
∘∘∘

Belki de ben gevezelik ediyordum; onlar bilgece kabullenmişlerdi:
Sen hayal kuruyordun hayat dinlemeden yürüyordu…
Aradaki uçuruma hüzün deniyordu…
∘∘∘

Hayatın “kendinden geçeceğin uğraş…” demek olduğunu hiçbirimiz duymamıştık 15’lerde…
45’lerde sezdim ben, 50’de emindim…
65’deki sorularımın kaynağı buydu:
Yanlış pusulayla kim nereye dek gidebilmişti, merak ediyordum…
∘∘∘

Mest olmadığın yaşam, bir türlü dilinin dönmediği lisanı konuşmaya çalışırken insanların seninle kafa bulmasıydı...
∘∘∘

Biri genç yaşta trafik kazasında öldü…
Diğeriyle görüşemez olduk; sanırım o artık istemedi…
Amerika’ya yerleşenle dağdan taştan konuşuyoruz arada bir; eski hazlar kayıplara karışmış…
Edebiyata şiire düşkündü; yeniden dönse iyi olur diyorum…
İstanbul’da kalan her zamanki gibi neşeli hayatı gelişine yaşıyor…
Ben, bu yazıları yazıyorum...
∘∘∘

“…..durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Şarapla
şiirle
ya da erdemle
nasıl isterseniz…
Ama sarhoş olun!”[1]
∘∘∘



[1] Baudelaire (ö. 1867), Rimbaud’un (ö.1891) “şairlerin Tanrısı,” Yahya Kemal’in (ö.1958) “gelmiş geçmiş şairlerin en büyüğü “ dediği Fransız şair.




26 Ağustos 2017 Cumartesi

Sen



Ya şair olur ya da şairini bulursun;
Yeme, içme, üreme eğlencesi içinde kaybolursun, yapamazsan;
Yok olursun…
∘∘∘

Ama sen uzaktan öldüren türün çocuğu...
Çirkin doğar güzel olmanın yolunu bulursun istersen…
Okumasan da, bilmesen de…
Bilgin değil bilge olursun:
Yaşayarak yalnızca, anlamak için bakarak derinlemesine.
∘∘∘

Ya şair olur ya da şiirini okursun;
Beynine vurulmuşsa mengenesi sıradan telaşı gündelik yaşamın…
Hayır demişsen endüstriyel insana…
Üçüncü yol arama boşuna…
Yok olursun!
∘∘∘

Ama sen ey!
İşkence etmenin gerekçesini bile bulan türün çocuğu…
Çirkin doğduğuna bakma;
Kesme ümidini!
Güzelliğin yolu açık:
Kapılmazsan söylenenlere, adam ol diye arkandan ittirenlere…
Yalnız geçebilirsen zamanın köprüsünden;
Ürkmezsen “sosyal değil, içine kapalı!” damgasını yemekten…
Öğrenirsen katlanmayı kendine…
Söküp atmak bir yana çirkin maskeni…
Yok olmak bile korkutamaz, aldırmaz olursun…
∘∘∘




20 Ağustos 2017 Pazar

Patika




Hayat bilinmiyor, seziliyor;
İnsanın acıklı bir gerçeği bu…
∘∘∘

Müzikteki makamlar gibi:
Hizcazı, hüzzamı, uşşakı, kürdili hicazkârı çok severim…
Ama duyduğumda birbirinden ayıramam.
Saba makamını ise pek sevmem, sabah ezanından başka şarkıya yakışmaz…
Ama üç saniye kulak vermem elverir; hemen tanırım…
Yeteneklerim bu kadar!
∘∘∘

Bach (ö. 1750), Mozart (1791), Beethoven (ö.1827), Wagner (ö. 1883) birer büyücüdür…
Kolayca bilirim.
Bilirim dediğim, müziklerini duyunca kim olduklarını sezerim…
Anlayacağınız, sezerek bilirim…
∘∘∘

İnsanın bilme serüveni hayalleriyle başlamış…
Hayallerini, kafalarının içindeki tasarımlarını var kabul etmişler önce…
Sonra deneycilik araya girmiş:
“Deneyimlemediğini, duyumsamadığını kabul etme,” demiş…
Bir uçtan karşı uca koşmuş:
Bilimin felsefesi pozitivizme savrulmuş…
∘∘∘

Bugün dengedeyiz…
Sonuçlarıyla ikna edici teoriler hayal, sezgi içerebilir biliyoruz…
Ta ki yanlışlığı ortaya çıkana dek…
∘∘∘

Bugün böyleyiz…
Yarın?
Yarın belki sezgiye ihtiyaç kalmayacak, her şeyi bileceğiz…
Görünen pek öyle olmasa bile iddiayı kabul etmemek için bir neden gözükmüyor…
∘∘∘

Spor yaparken, dostluk kurarken, insanları anlamaya çalışırken, para kazanırken, bilim yaparken, şiir okurken, film izlerken, âşık olurken, kayın valideni tartarken sezgilerinden pek fazlası yoktur elinde.
Deneyimlerine de başvurduğunu söyleyebilirsin…
Göreceksin ki tecrübelerin, sezgilerinden daha güvenilir çıkmayacaktır…
∘∘∘

Sezgilerin içten içe kaynayan duygularının buharıdır…
Duygularının akıl yürütmesi diyebilirsin…
∘∘∘

İstesen de istemesen de duygu kazanın kaynar…
Sana düşen ona kulak vermek, ciddiye almaktır yalnızca…
Bilimi mi soruyorsun?
Doğanın bilimi vardır; insan için henüz icat edilmedi, şiirden ve sezgilerinden ötesi küçücük bir patika…
Her an kayıp uçuruma düşeceğin…
Haberin olsun!

∘∘∘



17 Ağustos 2017 Perşembe

Herkes Anlamak İster Vatandaş da Filozof da




Tuhaf bir dünyaya düşmüşsün, ne olup bittiğini sormaz mısın?
İnsanın yaptığı budur…
∘∘∘

Sade insan:
Her şey Allah’tan…
∘∘∘

Mürekkep yalamış ama ömrü alıp – satarak geçmiş:
Her şey tiyatro, yazan Amerika; rolünü oynarsın özgürüm sanırsın…
∘∘∘

CEO:
Para kazanmak uygarlığa ters düşse bile iyidir…
Paran yoksa başına yıkılır bu dünya!
∘∘∘

Platon (ö. m.ö 347)
Görünene bakmayın her şeyin aslı, hakikisi ideal dünyada…
∘∘∘

Aristotales (ö. m.ö. 322)
Görünene gerçekten bakmayın; ama her şeyin aslı içimizde...
Her şey değişir içimizdeki “tözümüz –özümüz-” değişmez…
∘∘∘

İdealist filozof:
Görünüşe bakmayın, her şey bir rüya; benim rüyam…
Neden mi?
Çünkü ancak böyle iyi kötü açıklayabiliyorum etrafımda olup biteni…
∘∘∘

Maddeci filozof:
Kamyonun altında ezil de her şey rüya mı müya mı anlarsın!
∘∘∘

Sade Vatandaş:
Petrol bulunmasa gül gibi yaşardık; her belayı petrolün bokuna çekiyoruz…
Savaşlar, darbeler, başımız nerede derde girmişse altından petrol çıkıyor!
∘∘∘

Ben:
Sade vatandaş haklı; iklim yıkımının nedeni de petrol ve kömür…
Sonunda canımızı da alacaklar, dünya da rahatlayacak biz de!
∘∘∘

Sen:
…..
(Ne diyorsun  olup bitenlere?)

∘∘∘


5 Ağustos 2017 Cumartesi

Anlamak Büyük Hastalıktır




İnsanları rahatlıkla –az hata yaparak- ikiye ayırabiliriz:
Derdi “anlamak” olanlar…
Amacı “kazanmak” olanlar, anlamayı pek dert etmeyenler….
∘∘∘

Aslında herkes kazanmak ister istemesine;
Ama anlamak isteyenler, “anlayarak” kazanmak isterler…
Ve de çoğu kez kaybederler…
Ne kadar kural koyarsanız o kadar az kazanırsınız!
∘∘∘

Derdi kazanmak olanların “anlama” gibi bir koşulu yoktur, bedelini umursamazlar kazanmak onlar için yeterince doyurucudur…
∘∘∘

Hatayı göze alırsan insanları iki büyük gruba ayırmak çok yanlış olmaz:
Derdi anlamak olanlar genellikle daha iyisini isteyen, ilerici denen kümede toplanmıştır…
Kazanmayla yetinenler ise muhafazakâr grupta…
(Not: Ayakta kalma didişmesi içinde olanlar bu grubun zorunlu üyesidir.)
∘∘∘

İlle de anlayım deyince ilkelere bağlı olmak zorundasın;
Bunların başında mantık var, ardından ahlâk, estetik…
Gelir de gelir…
Gel gör ki hayatın her alanında mantık aramak boşuna…
Örneğin gündelik hayatta –piyasada, siyasette, insan ilişkilerinde, tarihte…- kazanmanın dışında kural –mantık- bulmakta zorlanırsın.
Bulduğunu sandığın yanlıştır!
Hayatın kurgusu bile kazanmak…
Ne olur?
Bulduğunla yetinir ve b.ka sararsın…
Anlamak hep dalgaya karşı yüzmektir…
∘∘∘

Anlayarak ilerlemek aslında “yanlış anlayarak” yürümektir…
Kafayı duvara çarpa çarpa…
İşte bu kazalardan geçtikçe zehirli bir duygu birikmeye başlar içinde:
Öfke ve İntikam!
∘∘∘

Ortalama alırsan manzara şudur:
Anlamak isteyenlerin bir kısmı yorulur -biraz da öfkeye kapılmak, intikam almak istemek tatlı gelmiş olabilir…
Ve liberal olur…
Hayatla barışır!
(Not: Bu bizim hikâyemiz…Başka yerlere uymayabilir.)
∘∘∘

Toplumlar üstüne hatasız konuşmak zordur; kendine liberal deyip bu tuzağa düşmeyenler de var mutlaka…
Hem, ilkelerle yürüyenlere liberal denirmiş eskiden…
Nereden nereye savruluyor hayat!

∘∘∘




4 Ağustos 2017 Cuma

Ölüme Doğru Özgürlük




Seçeceğin yollardan biridir dünyada…
Ya kalabalık içinde kaybolur unutturursun kendini;
Saklanırsın ölümden…
Söylemez, konuşmaz, sözünü almazsın ağzına…
Sonlu ve ahlâki varlığını görmezden gelirsin.
Ya da sahte perdeler altına saklar unuttuğunu sanırsın ölümü…
Saklandığın: geçici, dünya konukluğun,
Aklından kaçırdığın: ölüme doğru özgürlük yürüyüşündür…
Belki de hiç anlamayacaksın!
∘∘∘

Tam olmanı ister;
Zorlama, uyduruk, korkak, ürkek, tedirgin adımlarından kurtulmazsan yanına sokulmaz ölüme doğru özgürlük…
Olabilirsen sendir; elinden gelmezse hayalini bile taşıyamadığın belalı yük.
∘∘∘

“Dasein”,  Alman filozof Heidegger’in (ö. 1976) yarattığı Almanca bir sözcük:
Orada, şurada, burada, fırlatılmış bulması kendini,
Dünyada tuhaf bir yolculuğa çıkan insanın…
∘∘∘

İnsan dememiş, “Dasein” demiş Heidegger.
Öyle çıkılmaz çağrışımlara bulanmış görmüş ki “insan” sözünü…
İstememiş, yerine Dasein’ı –dazayn- seçmiş…
∘∘∘

Dünyadaki macerası insanın, Dasein…
Ya kalabalıklar içinde kendini kaybettirirsin, buhar olup gider ruhun;
Ya da yürürsün gözlerinin içine bakarak, ölüme doğru…
Özgürce…
Her an hissederek “sonlu ve ahlâki varlığını…”
Hep tamamlayarak eksikli dünyanı…
∘∘∘

Dasein’dan kaçar, eksiltilmiş dünyanda sen bile okuyamazsın kendini…
Silik, çirkin, sakil yazılarını sökemezsin…
Bu bir seçenektir…
Bir de ölüme doğru özgürlük vardır:
Tamamlana tamamlana erdemlerinden sarhoş…
Durmamacasına…
“Zamanın omuzlarına bindirdiği korkunç ağırlığı duymadan…”[1]
∘∘∘



[1] Baudelaire (ö.1867) Fransız şair.