Çıkılmaz
açmazlarımızın zehirli kaynağı…
İçimizdeki
şeytan…
Arayıp
durduğumuza inandığımız mutluluğun damarlarını tıkayan kirli pıhtı:
“Parayla ve güçle, -ayakta kalmanın
dışında- gerçekten değerli hiçbir şeyi satın alamazsın.”
Sağ
kalmak yetmiyorsa başımız beladadır.
∘∘∘
Olsun
da, varsın satın alamayayım, derken dudaklarınızın ucundan yayılan ironik
gülümsemeyi görür gibi oluyorum…
Şeytanın
gücü bu hüzünlü gülümsemede yatar.
Parayla
iyi yer, iyi içer, sağlıklı yaşar, gücünüz yettiğince seks yaparsınız;
Bunlarla
doymuş sanırsanız kendinizi…
Paraya
ulaşmak ve elinizde tutmak, tüm ömrünü kaplamış ve tüketmiştir sizi…
Başka
şeye pek vaktiniz olmaz; başka şey aramak aklınıza gelmez!
∘∘∘
Başka
ne var ki, neyi arayacaksın?
Beceriyi…
“İçinizdeki
saklı beceriyi gün ışığına çıkarmak.”
Yarattığınız
salıncakta bir ömür sallanıp durmak…
Piyasa
ne öğretirse öğretsin, “hayatın anlamı”
denen mucizenin bu sıradan tanımından başkası işe yaramaz.
Sahtedir
çünkü hepsi, aldatır bırakır; boşa geçirilmiş bir ömrün sonunda köhne bir kulübede
gökyüzüne uzun uzun bakmaya vakit bulursanız anlarsınız...
∘∘∘
Ama
insan inanamaz;
Paranın
insanı gerçekten mutlu etmeyeceğine…
Aklına
yatar gibi olsa bile yapamaz;
İçinde
uyuyan becerileri okşayarak uyandırmayı ciddiye alamaz…
Yapmaya kalksa, yarı yoldan dönme olasılığı yüksektir.
∘∘∘
Belki
de büyük lanetimiz bu.
Cennetten
bizi kapı dışı ettiren mitolojide:
Yediğimiz
“yasaklı elma”…
Hâlâ
bizimle…
∘∘∘
“Para ve güçten kurtulmak ve beceriye dönmek”…
–Kendim dahil- kime nasıl anlatacaksın?
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder