27 Ekim 2019 Pazar

Bilen Kimdir Bilmek İsteyen Kimdir





Tüm canlılar bilmek ister; insanlar da canlıdır, onların da derdi bilmektir.
Bilmek istemeyen –yani bilmemek isteyen- yoktur.
∘∘∘

Okuyanı okumayanı, çalanı çalmayanı, yalancısı doğru söyleyeni, eğitimlisi cahili, zengini fakiri, öğrenip –bilip- zamandan darbe yemeden hayatın tehlikelerinden  korunmak, avantajlarından beslenmek peşindedir.
∘∘∘

İnsanları ikiye ayırabiliriz.
Bilenler ve bilmek isteyenler.
Bilenler kuşkusuz bilmek isteyenler arasından çıkıyor.
Kimse anasından bilen olarak doğmuyor.
∘∘∘

Aklına takılan soruların yanıtlarıdır bilgi.
Bilenle, bilmek isteyen, bu konuda –çoğu kez ayırdında olmadan- anlaşmıştır.
∘∘∘

Bilmek isteyen için bilgi domates gibidir;
Bitince gider birinden alırsın; işine yaramazsa –kafandaki soruyu cevaplamazsa- kimden aldıysan ona küfreder, insanların güvenilmez olduğundan şikâyet eder oturursun oturduğun yerde.
Senin hiç kabahatin yoktur!
Bilgiyi aldığın uzmanlardır, otoritelerdir, oy verdiğin partilerdir, tanıdığın güçlülerdir, büyüklerdir, annendir, babandır, yakınlarındır suçlu olan…
Bilen için ise tek sorumlu kendisidir. Başkasından alınacak bilgiyi aramış ancak doğru kaynağı seçememiştir.
∘∘∘

Bilen, öğrenmenin, sürekli hata yapılan sonu gelmez bir yolculuk olduğunu aklına yatırmıştır.
Sabır taşı olman gerekir yoldan çıkmamak için.
Sabır taşı olmanın yolu, beyninde taşıdığın zekâ guruplarından en güçlüsünde yürüyor olmandır.
Bilmek isteyen, özel bir mantığa gereksinim duymaz.
(Mantık’a) ihtiyaç duyduğu anda bilen olma yolunda büyük engeli aşmış demektir zaten.
∘∘∘

Bilen, bilgide aklına yatan bir mantık arar.
Kolay bilginin mantığı kokuşmuştur; hurafeye, fala, astrolojiye –yıldız falcılığına- kokudan yanaşamazsın…
Tabii burnun mantık kokularına açılmışsa…
∘∘∘

Bilmek isteyen, biliyorum dediklerinden hiç kuşku duymaz.
Bilen ise hep kuşkuludur; her an yanılabileceği kuşkusu içinde debelenir.
Mutluluk’u acısızlık diye tanımlıyorsan, bilmek isteyenler bilenden daha mutludur.
Zamanı unutmak diye tanımlıyorsan mutluluk’u, bilenler daha mutludur.
Yaşamda acısızlıkla yetinmeyenler bilmek isteyenlerden kopar, bilen olma yoluna düşerler.
∘∘∘

Bilen öğrenmenin tadıyla eğlenir.
Bilmek isteyen için öğrenme ızdıraptır.
∘∘∘

Şaşırtıcı değildir:
Dijital devrim bilgiyi herkesin ayağına getirdikçe bilen sayısı azalmaktadır.
Bilmek, bilgi toplayıcılığı değildir çünkü.
Bilgi üreticiliğidir…
Oysa bilginin kolay erişilmesi, toplayıcılığı bilgi sananların sayısını hızla artırmaktadır.
Bilmek isteyen önünü görmeyen bilgi toplayıcısıdır.
∘∘∘

Yine şaşırtıcı değildir:
Bilen, bilmez…
Bilmek isteyen –yani bilmeyen-, bilir…
∘∘∘

Bilmek isteyenden, bilene giden yol çetrefildir;
Öğrenme keyfini sabırla mayalamanız gerekir…
Her şey gerçek zekânızı keşfedince çorap söküğü gibi gelecektir, kafanıza takmayın.
∘∘∘











19 Ekim 2019 Cumartesi

Kendinden Beklemek 'Sevinç'e, Başkalarından Beklemek' Hüsran'a Gebedir



  

Buda (ö. m.ö 483), arzularınızdan kurtulmadan acılarınızdan kurtulamazsınız, der.
Arzular, istekler, dilekler, umutlar…
Dünyaya, topluma, başkalarına, –anne, baba, çocuklar dahil- akrabalarına, dostlarına doğrultulmuş beklentileri seslendiriyorsa Budizmin öğretisi cuk oturur.
B.k yoluna hayal kırıklığına uğramanın panzehri, kimseden bir şey beklememektir.
Kime ne yaparsan yap, karşılığımda saygı ve değer bilme bile beklemeyeceksin.
Kolay bir ilaç öğütlemez Buda; Tanrısal öğütlerin hangisi bir bardak su rahatlığında içilir ki?
∘∘∘

Bir noktayı açık etmesi gerekir buzdizm; kendinden de beklentin olmayacak mı?
“Şu sazı günün birinde gönlümce çalabilmek istiyorum,” diye kendini kırbaçlamak bile acılardan kaçınmak için gerek mi?
Sanmıyorum.
Öyle ise yaşam sevincinin pınarına su taşıyan ana boruyu bombalamış olur.
Becerileriyle var olabilen insan nasıl sığınacaktır Budizme?
∘∘∘

Konforun ve hoşça vakit geçirebilmenin ateşine odun taşıyacak diye zorladıkların dışında, tohumu kafana serpiştirilmiş zekâ kıvılcımlarını alevlendirmek yaşam sevincine giden bilinen sağlam yoldur.
Konfor ve vakit geçirmenin, budizmin terkedilecek arzular listesinin başında olduğundan kuşkum yok.
∘∘∘

Yersiz beklentilerle hayal kırıklığının birinden diğerine zıplayıp durmak insan türünün yaygın hastalığıdır..
Hem başkalarından hem kendimden isterken özen göstermeliyim;
Başkaları hüsran getirir, umut anlamsızdır; kendime sunduğum sınamalar ise gerçek sevinçlere yelken açıyorsa değerlidir.

∘∘∘





18 Ekim 2019 Cuma

Dijital Dünya Neden Öğrenme Özürlü





Zekiyiz ama pek akıllı sayılmayız, öğrenme özürlüyüz.
Türümüze Tanrı’nın bir laneti bu belki…
Zekâyı vermiş akıllı olma işini bize bırakmıştır.
∘∘∘

Beynimizde zekâ dediğimiz yetenek kümeleri var; sinir hücreleri ve onların bağlantılarından oluşmuş…
Oluşmuş oluşmasına da, iş bununla bitmiyor…
Asıl hikâye arkadan geliyor…
∘∘∘

Yaşam deneyimlerinden, okuduklarından, düşündüklerinden çıkardığın “işe yarar –adequate” bilgi parçacıklarını kafandaki yetenek kümelerine sarmak sana düşer.
Ömür boyu sürer bu süreç.
Sen, Tanrı’nın verdiği zekâya ne sarabildiysen osun.
Tuhaftır; doğuştan getirdiklerine kendi çabanla sardıkların ne denli “işe yarar –adequate- ise zekâ kümelerin geometrik olarak büyür güçlenir.
“Her şeyi benden bekleme…” mesajını hamurumuza katıp salmıştır bizi dünyaya Tanrı.
∘∘∘

Yolda karşılaştığın birini tanırsın, taşı yerden alıp denize fırlatır kaydırırsın, ekmeğin fiyatı 1 lira ise 3 ekmek alınca 3 lira ödersin, güzel bir şarkıyı duyar duymaz aynen söyleyebilirsin, bir yaşında kimsenin öğretmediği ana dilini yalnızca dinleyerek öğrenirsin…
Bunlar zeki olduğunu gösterir…
Ama akıllı olmana yetmez.
∘∘∘

Daha mutlu bir mikro dünya yaratabilmen için hangi işi yapman gerekir?
Yanıtını kimseden alamazsın, kendin cevaplamalısın.
Doğru cevap “akıl” ister…
Aslına bakarsan yaşamda her soruyu kendin yanıtlamak zorundasın; ama başkalarının yanıtlarıyla kendini oyalar durur, vakit kaybedersin.
Başkalarının umurunda bile değilsindir, bilirsin; ancak cevabı kendin bulmak zor geldiğinden razı olursun.
(Her şeyi sen bilemezsin, sözüne yaslanıp başkalarına teslim olursan bedeli yine sen ödersin. Kullandığın her bilginin riskini en aza indirmek sana düşer.)
Mesele yetenek kümelerine sarıp sarmaladığın “işe yarar bilgi” düzeyinin yeterliliğidir.
∘∘∘

Öğrenme doğru düşünce gerektirir.
Düşünce öğrendiklerini tartmana yarar; tartmadan ezberlediklerin senin değildir.
Doğru düşünce, yeteneklerine kendi sardığın yeterli –adequate- bildi zemininde yeşerir.
Mantık ister düşünce, zekânızla sarmalanmış işe yarar bilginiz eksikse mantığınız özürlü demektir.
Özürlü mantık, öğrenme özrünün ana nedenidir.
∘∘∘

1980’den bu yana esen yeni liberal rüzgârların tek mantığı “para”dır.
Hayatın tek ve biricik işe yarayanı!
Dijital dünyada, bunca bilgiye erişme kolaylığına karşın bireyin öğrenme özrünü kıramamasının nedenidir “para”.
Mantığın düzgün çalışmasının önündeki aşılmaz bataklık.

∘∘∘




17 Ekim 2019 Perşembe

İnsan Olmak Övünülecek Bir Şey mi





Adaletsiz mi adaletsiz, ahlaksız mı ahlaksız bir dünya…
Sahibi insan.
∘∘∘

Onca filozof, onca din, onca sanatçı, onca roman, onca şiir ne söylemişse sanki inadına tersini yapan devletler…
Sahibi insan.
En uygarından, en gelişmişinden, gelişmekte olanından, geri kalmışına hepsi aynı orkestrada çalıyor:
Ordu besleyeceksin; çünkü daha gelişmiş daha uygar (!) olanlar gelip zorla alıyor elindekini…
Gizli servislerin olacak; çünkü sahnedeki hümanizm, demokrasi, hukuk, özgürlük oyunlarının arkasında gücü yetenin zorla her şeyi kazanmaya çalıştığı bir ilkel düzen hüküm sürüyor…
Paralar çuval çuval ordulara, silahlara, gizli servislere akıtılacak, açlık kol gezecek…
Herkes normal diyecek…
∘∘∘
Ama kime baksan, insanlık, insan hakları, demokrasi seslendirecek…
∘∘∘

Bilim diye kabaran, bilimin bulduklarını hayatın kökünü kurutacak işlerde kullanmakta çekinmeyen…
Kelimenin çıplak anlamıyla “birbirini yiyerek” ayakta kalan canlılar dünyasına bire bir ayak uydurmuş olan bizim gelişmiş (!) dünya –toplumları- düzenimiz…
∘∘∘

Bu resme bakan insanlığıyla övünür mü?
Övünür diyorum hâlâ, kızmayın.
∘∘∘

İnsan olmayı becermiş ancak toplum olmayı becerememiş bir tür var karşımızda.
Türümüz…
∘∘∘
Bir yanda bireyin yaratıcılığı, paha biçilmez…
Diğer yanda bunları başarı (!) uğruna hayatları söndürmekte kullanmakta tereddüt etmeyen toplumlar…
Devletler…
Bireyin büyük düşkünlüğü, devletlerimiz…
∘∘∘

Bu insan beyni bu devlet düşkünlüğünü yenebilir mi?
Umut etmek için nedenlerimiz var:
Bilim, sanat, müzik, şiir, edebiyat…
∘∘∘

Küçük bir koşul var aşmamız gereken:
Toplumlar –devletler- türümüzü yok etmeden ne yapabilirsek yapmalıyız.
Fazla zamanımız kalmadı; 50 yıl mı?
Yüz mü?
Bir tahmin de siz yapın.

∘∘∘




16 Ekim 2019 Çarşamba

Akan Hayatın Yorumu





Sabah kalktım; akşama kadar yaptıklarım akan hayattır.
Çok yakın “geçmiş” ve çok yakın” gelecek”le sarmalanmış “şimdi” topunun yuvarlanmasıdır akan hayat.
∘∘∘

Dostluklar birbirini tamamlayan benzer akan hayatlardır.
“Hey gidi hey, ben onun nelerini bilirim” sitemleri pek geçerli sayılmaz; çünkü “akan hayatın değişti bizi unuttun” imaları, dostluk yakınlaşmalarından ölümsüzlük bekleyen fersiz mantıklardır.
Tuz buz olur dostluklar, akan hayatlar savrulunca.
∘∘∘

Uygun bir “yorum” zırhıyla korursun kendini, akan hayat içinde.
Akan hayat yorumları, imzaya benzer, nadiren değiştirirsin.
Hayatın değişmiş, yorumun değişmemişse durumun şu seçeneklerden biriyle resmedilebilir.
Bir, mutluysan, sağlamdır yorumun; uzun süre birlikte yaşayacağa benzersiniz…
İki, mutsuzsan, vakit geçirmeden sırtını vereceğin güvenilir bir “akan hayat yorumu” çiziktirmen gerekecektir.
Biraz felsefe, şiir, edebiyat gibi akan hayatla aynı yatağa pek giremeyen düşünce kamçıları güç verir.
Sıkıştığında şaklatarak ferahlatacaksın.
∘∘∘

Olur olmaz her durumda yeni bir akan hayat yorumu edinmeye başlamışsan, Hikâyeyi sil baştan yeniden yazmaktan başka aydınlık yol bulamazsın.
Zararın neresinden dönersen kârdır sözü hayat için de geçerlidir.
Zaman rüzgârının önünde savrularak sarhoş gezmektense geçmişi silip oyuna baştan başlamak evladır.
∘∘∘

Dünyada herkesin arayıp durması, mutluluğun bulunur şey olmamasından.
Budalaca “mutluluk” çığlıkları atmaktansa yıkılmaz bir “akan hayat” yorumuyla teçhiz edilmiş bireyin, becerilerinin peşinde zamana kafa tutması esastır.
∘∘∘







12 Ekim 2019 Cumartesi

Öğrensek Bile Yapamadığımız Şey



Çıkılmaz açmazlarımızın zehirli kaynağı…
İçimizdeki şeytan…
Arayıp durduğumuza inandığımız mutluluğun damarlarını tıkayan kirli pıhtı:
“Parayla ve güçle, -ayakta kalmanın dışında- gerçekten değerli hiçbir şeyi satın alamazsın.”
Sağ kalmak yetmiyorsa başımız beladadır.
∘∘∘

Olsun da, varsın satın alamayayım, derken dudaklarınızın ucundan yayılan ironik gülümsemeyi görür gibi oluyorum…
Şeytanın gücü bu hüzünlü gülümsemede yatar.
Parayla iyi yer, iyi içer, sağlıklı yaşar, gücünüz yettiğince seks yaparsınız;
Bunlarla doymuş sanırsanız kendinizi…
Paraya ulaşmak ve elinizde tutmak, tüm ömrünü kaplamış ve tüketmiştir sizi…
Başka şeye pek vaktiniz olmaz; başka şey aramak aklınıza gelmez!
∘∘∘

Başka ne var ki, neyi arayacaksın?
Beceriyi…
 “İçinizdeki saklı beceriyi gün ışığına çıkarmak.”
Yarattığınız salıncakta bir ömür sallanıp durmak…
Piyasa ne öğretirse öğretsin, “hayatın anlamı” denen mucizenin bu sıradan tanımından başkası işe yaramaz.
Sahtedir çünkü hepsi, aldatır bırakır; boşa geçirilmiş bir ömrün sonunda köhne bir kulübede gökyüzüne uzun uzun bakmaya vakit bulursanız anlarsınız...
∘∘∘

Ama insan inanamaz;
Paranın insanı gerçekten mutlu etmeyeceğine…
Aklına yatar gibi olsa bile yapamaz;
İçinde uyuyan becerileri okşayarak uyandırmayı ciddiye alamaz…
Yapmaya kalksa, yarı yoldan dönme olasılığı yüksektir.
∘∘∘

Belki de büyük lanetimiz bu.
Cennetten bizi kapı dışı ettiren mitolojide:
Yediğimiz “yasaklı elma”…
Hâlâ bizimle…
∘∘∘

Para ve güçten kurtulmak ve beceriye dönmek”…
 –Kendim dahil- kime nasıl anlatacaksın?
∘∘∘










8 Ekim 2019 Salı

'Ben' Var mıyım




Doğar, dünyaya terk edilir,
Ölür, dünyaya veda ederim…
∘∘∘

Varolmaya didinirim yaşarken…
Varolmak nedir benim için?
Kaderle bir türlü anlaşamadığım belalı soru…
Yanıtım yaşam tarzımda yatar…
Hiç sormamış olsam bile soruyu, yaşam tarzımla veririm cevabımı…
∘∘∘

Varolmak nedir benim için?
Hayatın en sihirli bilmecesi; sorsam da ensemdedir sormasam da…
Düşünsem de dürter ruhumu düşünmesem de…
“Hayatta hiçbir şeyi iplemem,” derken bile bu büyülü bilinmezin kuyruğuna dolandığımın ayırdında olmam…
∘∘∘

Sonunda şunda karar kıldım:
Tanrı, doğa, evrim – hangi açıklama kafana yatarsa- ne istemişler benden?
Yiyip-içeceğim, cinselliğin çekine kapılarak başım dönecek, çocuklarımın ayakta kalması için çabalayacağım…
Bunlar beni dünyaya yollayanın karşı duramadığım çekim alanları…
Ben dünyada isem, hissederim bu çekimleri…
Aramam gerekmez, beni hiç bırakmazlar…
∘∘∘

Varolmak için kendime yukardakilere benzer yeni çekim alanları bulabilmeliyim…
Asla terk etmeyeceğim, onlarsız olamadığım, ayrılırsam kendimi “yaşıyor” saymadığım…
Yemek-içmek, cinsellik, çocuklarımın yaşamlarından emin olmak istemem gibi…
Ama İçimde kendi keşfettiğim…
∘∘∘

Tanrı’nın apaçık gözüme soktuklarının yanına kendi çekim alanlarını koyabilirsem varolmuş sayıyorum kendimi…
Yiyip-içmezsem öleceğimi biliyorum;
Bulduğum çekim alanlarından çıkarsan ölmüş sayıyorum kendimi.

∘∘∘