Bu
dünyayı sarıp sarmalayacak bir düşünce ambalajı bulamadığınız anlar olmuştur.
Ya
kafanızdaki lâbirente dalıp kaybolursunuz; yolculuğunuz orada sonlanır… Kayıp
yolcuların tünelin ucundaki ışığı görmeleri için kim bilir kaç kez yitip gitmeleri
gerekir…
Ya
da dostların -belki sahte- anlayışlarının avuntusuna razı olur bunalımı
atlatmaya çalışırsınız.
Ne
aklınız ne gönlünüz doymuştur; ama hayatın, açmazların çaresizliğini
beklemediğini bilirsiniz deneyimlerinizden, anlayamadığınız yollara boynunuzu
eğip geri dönersiniz.
Yeni
çıkmazlarda benzer soruların çengelinde acılı anlar bekler sizi, bilirsiniz.
∘∘∘
Dostlar
elbette önemlidir…
Ama
ele avuca gelmeyen aynı dünyayı bir yerinden tutabilmek için ömür vermiş,
yakıcı zekâlarıyla kendilerine özel yaşamlar tasarlamış, onlara estetik hazlar yüklü
anlatılarla ses vermiş olanların yakınlığı da önemlidir…
İkisi
birbirini bütünlemeli. Gündelik dostluklar, bütün zamanlarda işleyen
yoldaşlıklarla sağlamlaştırılmalıdır.
Aslına
bakarsanız ikincileri bulmak birincilerden daha kolaydır.
Birkaç
elin parlakları kadardırlar ama yerlerini herkes bilir; hangi kitaplığa
gitseniz bulursunuz.
Elverir
ki, arayın; onların dünyasında zaman geçirmenin lezzetini tatmış alışkanlık kazanmış
olun…
∘∘∘
“Benim düz, durgun, zavallı yaşamımda her
tümce bir serüvendir.”
Yukardaki
“serüvenin” sahibi Fransız yazar Gustave Flaubert (ö.1880).
Yaşam
size serüven olmuyorsa, kendiniz olmadık şeylerden yaratıyorsunuz macerayı.
Küçücük
bir koşulu var bu maceranın, içindeki “ustalık cinini” dinlemeyi öğreneceksin
“Düz,
durgun, zavallı” yaşamlar akmaya başlıyor. Şaşırıp kalıyorsun.
“Madame
Bovary”, 1856; “Duygusal eğitim” –L’Education Sentimentale- 1869; hele hele “Üç
Öykü” –Trois Contes- 1877…
Okuyup
geçmek için değil, ömür boyu ne zaman isterseniz koşup içinde yaşamak için…
Tüm
zamanların dostlukları böyledir, kapıları açık beklerler…
İş
onları akıl etmekte…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder