27 Şubat 2019 Çarşamba

Bilgiyi İnce Eleyip Sık Dokuyanlar İçin Gündelik Hayat Çıkmazdır





Bilgiyi ciddiye alan insanlar, iş gündelik hayata gelince, çarşafa dolanır.
Adam, iyi düşünür; dikkatlidir, özenlidir, hesapsız kitapsız adım atmaz; ama gündelik hayat arenalarında bir türlü dikiş tutturamaz.
Çok şey söylenebilir: psikolojik sorunlar, ortak çalışma sıkıntılarına katlanamama, insanlarla ilişkide zorlanma…
Hepsi önemlidir…
Ama bilgiyi ciddiye alanların asıl ayaklarına dolanan, davranışlarını yönlendiren mantıklarıdır.
Kitaplardaki ve okullardaki mantıklı karar alma yordamından geçince hayatta da böyle olacakmış gibi düşünürsün…
Bundan doğal ne olabilir ki?
Yaşam böyle değilse, sana neden bunları öğretsinler kİ?
Hiçbir hocan, hiçbir büyüğün sana “okulda öğretilenlere bakma, sabah kalkıp içine daldığın ve geri evine dönene dek didindiğin yaşamın başka kuralları vardır, onları da öğrenmeye bak,” demez.
∘∘∘

Neden demez?
Onlar da bilmiyordur olabilirler… Aynı mantık hayatta da işliyor ama ben çıkaramıyorum, diyebilirler…
Kaldı ki, söylemiş bile olsalar büyük olasılıkla sen inanmayacak şöyle düşünecektin:
Bunlar yersiz düşünceler, öğretilenler neden yanlış olsun ki? Bu kadar insan – koca dünya- yanılmış olabilir mi?
∘∘∘

Öylesine ucube bir pagmatizmin –düşünmeden pratik iş görme budalalığının- içindesindir ki, ezbere kabullenmezsen adım atamazsın.
Gözünü kapayıp işini göreceksin. Başın belaya girerse bir yolunu bulup çözeceksin -çözemezsen batacaksın. Hangi yol çıkarsa oraya gireceksin. Sana becerikli diyecekler. İş bitirici olacaksın.
Ya mezarlıklar ya başarı…
Bu saçmalığı eleştirenlere kapalıdır gündelik yaşam.
Sokakların mantığı bu…
Kitapların ve okullarınkine pek benzemeyen mantığı…
Uymazsan derdini anlatamazsın…
Her adımını açıkça dökmek istersin ortaya, bırakın anlamaya çalışmayı, dinlemez bile insanlar.
“Uçuk bu adam be ağabey!” diye konuşurlar arkandan.
Hayal kırıklığın çekilmez olur.
Ya öğreneceksin ya terk edeceksin gündelik hayatı.
Bildiğin mantıktan eser bulamazsın, çıkarlar ve duygular çalışır…
Adımlarının, doğal bilimlere, iş idaresine –iş idaresinin neresi bilimse?- matematiğe uygun olduğunu anlattıkça, yalnız kalacaksın…
Derdinin insanların duygularına ve çıkarlarına uygun olduğunu söyle ve göster yeter.
Düşüncelerini birbirine ilmikleyerek açıklarsan kimse dinlemez; böyle talepler o dünyada geçmez, karşılamak boştur.
Dinlese bile anlamazlar...
Anlasa ve doğru olduğuna akılları yatsa bile uygulamazlar...
Sürüden ayrılmak istemezler çünkü ayrılanı kurt kapar ve de elle gelen düğün bayramdır…
∘∘∘

“Şiir” gibi kısa konuşmalı, yalnızca sonucu söylemelisin. Nedenini niçinini dert etmek abestir.
Örneklerle gösterirsin; asla ve de kata anlatmazsın.
Mantık hayata terstir. Duygularıyla ve çıkarlarıyla mutludur insanlar.
Duygu ve çıkar tek geçişlidir: Arzuladığını alırsan mutlusundur…
Gerisi hava civa…

∘∘∘


21 Şubat 2019 Perşembe

Hiçlik Sezgisi Hayata Katlanmanın Motorudur





Boşluğa –hiçliğe- kürek çekerken ara duraklarda heyecanlanmaktır, hayat.
∘∘∘

Sahne göz kamaştırır, hayallerinin kurgusudur…
İçindeki ustalık ciniyle sahneye tırmanma coşkusundan başka nedir ki yaşama sevinci…
Zor olanı ve asıl imrenileni, erdemlisini giyinmek yaşama sevincinin…
Ancak son sahnenin kulisindeki “hiçliği” görenler başarabilir bunu.
∘∘∘

“Neden ben?” sorusunun çengelinde mahkûm olmadan yaşamanın yolu, görünenin arkasındaki “hiçliği” sezmekten geçer.
Boşluğu görmek, sanıldığı gibi ara duraklar için heyecanlanmanı önlemediği gibi, gönlünde, sönmeyecek ateşler yakan bir bilgeliği yeşertir.
İçindeki karakteri –ustalık cinini- anlama dönüştürmenin başka yolu olmadığını yaşam deneyiminle aklına kazımışındır.
∘∘∘

Hiçlik bilinci daha neler katmaz ki?
“Rastgeleliğe aldanmanı” önler; iki adım geri durup yaşama uzaktan bakmanı sağlar; şansın cebine koyduklarını yeteneklerinin meyvesi gibi görmek budalalığına düşmezsin.
Gündelik hayattaki yarışları kazananların çoklukla bu yolda ölenlerle –yarıda kalanlarla- aynı şeyi yaptıklarını sezersin.
Genellikle hepsi zekidir, hepsi özünde aynı şeyi yapar; ama birileri kazanır birileri ölür.
Farkı belirleyen ya “şans” ya da “kurallara aykırı yolları dönebilme” becerisidir.
Mezarlıkları görmeden kazananları değerlendiremeyeceğini anlarsın.
∘∘∘

Hiçlik bilinci aslında yaşamın ruhudur.
Bir hiç olduğunu anlamadan ara duraklardaki sahneler için karakterini yeterince kamçılamazsın.
Sıradan yaşama razı olur, sürüyü terk etmeyi budalalık sanırsın.
Ne yaparsak yapalım kaostan –karışıklıktan, hiçlikten- gelir kaosa döneriz.
Acıların ilacı sahnelerin coşkusudur, hiçlik.

∘∘∘

18 Şubat 2019 Pazartesi

İstatistik Mayadır Ekmek Diye Satamazsın




Piyasa, sattıklarını bilim ambalajına sarmayı pek sever. Bilimin saygınlığıyla ürünlerini cilalarlar.
“Ben söylemiyorum kardeşim, konuşan bilim…”
∘∘∘

Reklamlarda “teknoloji –ki avaz avaz bilim çağrıştırır- sözcüğüyle birlikte rakamlar, grafikler –ki matematik demektir- kullanılması bu yüzdendir.
∘∘∘

Asıl rezillik ise istatistik verilerinin bilimsel kuram kıvamında satışa çıkarılmasıdır.
İstatistik mayadır, onu kullanarak ekmek yapar satarsın.
Yaptığın ekmek senin kuramındır, iddiandır, buluşundur, ürünündür, meyvendir…
Ancak bunları satarsın; seni beğenen olursa alır.
Ekmek yapmayı bilmezsen, ne yaparsın, mayası cilalayıp ekmek niyetine vitrine koyarsın.
Kim inanır?
Demeyin, öyle alanlar vardır ki insanları aldatmak kolaydır…
∘∘∘

Örneğin doları, borsanın yarın ne olacağını herkes çok merak eder; ona göre yatırım yapıp para kazanacaktır.
Öğrenmenin bir yolunu bulamazlar.
Birisi çıkıp grafikler eşliğinde –matematik tadında- teknik analiz dedikleri geçmiş günlerin verilerini gösterip geleceği işaret ederse, buna inanan çıkacaktır.
Oyunu borsacılar bütün dünyada başarıyla oynuyor.
∘∘∘

Kanser olma, kalp krizi geçirme, alzaymır olma olasılığınız nedir; doktorun biri size yüzde 40 derse, inanmasanız bile içinize kuşku düşmez mi?
Adam, kadın, doktor –arkasında bilim var- zihninizde fişeği patlatır… Başlarsınız tedavi için para harcamaya…
Doktorlar, endüstriyel ilaç sektörünün sesidir…
Söyledikleri doğru değil midir?
Her söyledikleri değildir!
Hiçbir doktor sülalende şu kadar hasta var diye senin için hastalanma yüzdesi veremez!
Verirse bu kesinlikten uzaktır… Doğru değildir. Yani palavradır!
Onlara sorsan bunlar olasılıktır, kesin rakamlar değildir.
Ama gündelik hayattaki algısı böyle midir? Değildir! Bile bile söylerler…
Ya da cahil oldukları için sözlerinin nereye çekileceğini hesaplayamazlar..
İçinize kuşkuyu düşürür, gereksiz harcamaya zorlarlar.
Endüstriyel dünyadır bu! Bilip kendini koruyacaksın.
Kollestrol haplarıyla yok yere trilyonları toplayan ilaç sektöründen söz ediyoruz.
Devletler buna niye engel olmaz?
Çünkü devletler vergiyi endüstriden alır…
∘∘∘

Futbolda bile mayayı, ekmek diye satıyorlar…
“Son bir yılda Fenerbahçe göllerinin yüzde seksenini son 15 dakikada atmış! Beşiktaş derbisinde de öyle olacaktır, bekleyin!”
Yuh olsun! Bunu söyleyen insanlara program yaptıranlara!
Yuh olsun bu programları dinleyenlere!
Yuh olsun böylesine apaçık “mayayı”, “ekmek” diye pazarlayan yorumculara…

∘∘∘




3 Şubat 2019 Pazar

Gün Gelir





Bütün girişlerin kapalıdır.
Çalacak bir zil, vuracak bir kapı, çevirecek bir telefon numarası kalmadığına uyanırsın…
İşte o zaman dizelerinin arasına yeni hayat fideleri dikeceğin şiirlere yaslanırsın.
Gün gelir, şairlerden başka herkes ölüdür.
∘∘∘

Bütün sözler söylenmiştir.
Kurşungeçirmez, balgam gibi sis boğmuştur, düz, durağan, sıradan hayatları.
Ne desen sakız gibi çiğnenmiş, her iddian bin kere savrulmuş, birbirinin kopyası lanetli anlar lime lime olmuştur.
İşte o zaman, insanı tekrar tekrar icat eden şairlerin seslerinden kurulmuş sundurmanın gölgesinde eğlenirsin.
Gün gelir şiirlerden başka her şey ölür.
∘∘∘

Bütün duygular gücünü tüketmiştir.
Sevgi, nefret, korku, endişe, geçmişin yası, geleceğin korkusu donmuştur.
Ne duysan boş, ne sezsen sahte, coşkular küflü, sevinçler bitik…
İşte o zaman şiirin rüzgârından başkası serinletmez ruhunu.
Gün gelir, şiirden başka bütün rüzgârlar ölüdür.
∘∘∘

Gün gelir, bütün dünyalar ölüdür.
Yeni dünyalar…
Girişleri açık, sözleri cillop, duyguları taze.
İçinde…
Çekip alamazsın; herkes ölmüş, her şey cansız.
Gerçek ozanın, hakiki şiirlerinden başka…
Ya onları sevecek ve dünyaları ve hayatı ve kendini onlardan öğrenerek yeniden icat edeceksin…
Ya da yok olacaksın!

∘∘∘


1 Şubat 2019 Cuma

Ne İstediğini Biliyor musun





İnsan isterken neden saçmalıyor?
Bu soru yanıtını veremediğim soruların içinde uyuklayıp durur yıllardır. Niçin gerçekten aradığımızı istemiyoruz?
Budalaca yan yollara sapıyoruz.
Ya da, istediklerimiz niçin gerçekten aradıklarımız çıkmıyor?
Nereden çıkarıyorum bunu, çıkarıyorum çünkü istediklerinizin olduğu hiç olmuyor mu? Oluyor…
Ama ardı ardına istemeyi sürdürüyorsun?
Şöyle diyecekler. İstemek hayattır, isteklerin biterse sen de bitmişsin, demektir…
İnanma. Doğru değil. Hatta yalan. Piyasanın katmerli yalanı.
Sürekli istemek. Ne istediğini bilmemektir.
Ne istediğini bilmemek nedir?
İsterken saçmalamaktır.
∘∘∘

Öylesine bir ‘şey’ istemelisin ki, o ‘şey’in yolunda olmak bile seni doyurmalı…
Bulursan ne âlâ, bulamazsan bile yolunda ölmekten küçük bir pişmanlık duymamalısın…
Böylesine istediğin şey varsa, “isteme” eylemi içindesindir; diğerleri ‘heves’tir.
“Şöyle güzel bir araba istiyorum,” diyorsan, heves ediyorsundur… Doğaldır, insanidir heves. Ama otomobile biner, bir süre sonra eski hevesin ölür, yeni şeylerin peşine takılırsın.
Başka ne istiyorsun, hayat dediğin budur; istersin yetmediğini görürsün; başka şey istersin, onun da yetmediğini görürsün; başka bir şey isterken… ölürsün!
Bu tanıma katılırsan mesele yoktur. Heveslerinin peşinden koşmak senin için saçmalamak değildir.
Yaşamak hevesini almaktır artık senin için… Böyle olduğunu sanabilirsin. Sınamanın yolu basittir.
Heveslerini kovalayıp dururken bir de bakmışsın içinde gri kahverengi bir boşluk. Yıllardır aç susuz bıraktığın…
Doyumsuz, neresinden tutacağını bilemediğin, yanında çaresiz hissettiğin, yıllardır boşa uğraştığını sürekli kulağına fısıldayan…
Böyle bir köşe başına bulursan kendini anla ki hayat “hevesini almak” değil senin için…
∘∘∘

Bir yazar[1] “Ne istediğimizi bilemeyiz,” demiş.  “Çünkü sadece tek bir hayat yaşarız, bu hayatı başkalarıyla karşılaştırma şansımız yoktur, kusurlarımızı gelecek hayatlarımızda gideremeyiz.”
Ben, bahse girerim. İkinci kez dünyaya gelse, herkes aynı hayatı yaşar. Bahsin sonucunu görmenin olanağı olmadığını biliyorum. Şuradan yola çıkarak böyle düşünüyorum.
Her sabah yeni bir dünyaya uyanırsın. Düşünen için nefes alabildiğin her gün yeni bir hayat başlar. Dün yaptıklarını bugün değiştirebilirsin. Ama istersen. Ama heves ederek yaşamak yerine gerçekten isteyerek yaşarsan. Yolunda olmaktan bile sonsuz haz duyabileceğin şeyler ararsan.
Ayrım basittir. Ya heveslerinin peşinden koşarsın ya gerçek isteklerinin.
Heveslerinin ardındaysan yıllar sonra bunca saçmalığı böyle bir tutkuyla nasıl istemişim, nasıl da saçmalamışım, diyeceğin bir dönemeçte bulabilirsin kendini.
Yolunda didinmekten doyumsuz haz alacağın gerçek isteklerin sorunu ise onları bulup çıkarmanın güçlüğüdür.
Ne yazık ki herkes içindeki ustalık cinini kolayca duyumsayacak kadar şanslı değildir.
İsterken saçmalamayacağın şey içindeki ustalık cinidir.
Seçim hakkı senin ya heveslerin ya içindeki ustalık cinin…
∘∘∘



[1] Milan Kundera (d. 1929 ), Çek yazar.