Doğayı
anlayayım derken, “şimdi” uçup gitmiş elimden… Kafesini bulamayan sarhoş bir
güvercin artık benim için. Çıkmaz sokakta ufuklarım kararıncaya dek gündemimi
sokak belirliyordu. Hâl ve gidişimin rotasını gündelik hayatın oyuncularının
bakışlarına göre ayarlıyordum.
“Şimdi”,
hayatmış, yeni yeni öğreniyorum.
Geçmiş
rüya, gelecek hayal… İlkinden çıkıp ikincisine girerken bekleme salonunda
geçirdiklerim ise hayat.
Ne
yaparsan, ne yaşarsan bekleme salonunda…
∘∘∘
Hâlâ
doğa derdindeyim ben, inanır mısın?
Şimdi
yoksa, yalnızca kaybettiklerimiz ve kazanacaklarımız var –rüyalarımız ve
hayallerimiz… Bunu bile bile:
Şimdi
yoksa sen yoksun.
∘∘∘
İki
şeye kafayı taktım:
Bir,
insan nasıl böyle bir takasa razı olur? Teknolojiye karşılık hayat… Cep
telefonunu al, hayatını ver; cep telefonunu al, yaşamaktan vazgeç; cep
telefonunu al köleliğe razı ol…
Sanki
mecbur! Kendine gelse, yine alacağını alır yaşamını terketmez! Gönül rızasıyla
teknolojik zincirleri takmış bileklerine!
İki,
bilim –doğa bilimi- en güvenilir kurum, kabul ediyorum; ama niçin insan çevreyi
öğrenmekten mest olur, Tanrı’nın sadece kendisi için dokuduğu kumaşı merak edip
üstüne giymez?
Başka
şeyleri coşkuyla ararken kendini unutur?
Bilinmiyor…
Geriye
dönüp geçmişimi anlayayım istiyorum; yaptıklarımı nasıl yapar mışım, öğrenmek
hakkım değil mi?
Belki
abartıyorum, biliyorum çoğunun umurunda değil; olsun benim umurumda ya…
∘∘∘
Bana
öyle geliyor ki –başkaları umursamasa bile- yalnızca sana yeten bir becerin
yoksa ya da oluşma yoluna girmemişse “şimdi” güvercinini boş yere bekleme.
Bugün
başla, tutkuyla bağlı olduğun bir ustalığı bir mahareti kazanma yolunda
didinmeye... Güvencinin anında kafayı sana döndürecek, dönüş yoluna girecektir…
Aksi
durumda zoraki eğlence saatlerinde zamanı tüketmeye devam…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder