“Bilme”den
“bilgi”ye atlayamazsam başıma ne gelir?
“Palavra”
ile yaşıyor olurum…
Yani?
Anlatmayı
deneyeyim hal-i pür melâlimi…
∘∘∘
Bilgi
aklıma gelen soruların cevaplarıdır.
Palavra
nedir?
Sahte
bilgi. Soruma cevapmış gibi görünür, aslında değildir.
Palavrayı
ayır edemezsem, sormamın da hiçbir anlamı yoktur.
Sormam
aslında soruyormuş gibi yapmaktan öte işe yaramaz…
Söylemesi
ayıp, kalabalıkların çoğunluğu böyledir.
Nedendir
bu?
“Bilme”
ile “bilgi” arasında felsefe köprüsü vardır çünkü…
∘∘∘
Her
canlı bilir, bilmeden yaşanmaz.
İnsanın
diğer canlılardan farkı, “biliyorum” dediği bilgileri ölçebilmesi, tartabilmesi,
yorumlaması, “şunlar işe yarar”, “şunlar palavra, işe yaramaz” diyebilmesidir.
∘∘∘
Kime
sorsanız yukardaki iddiaları canı gönülden kabul eder:
“Tabii
ki, budala değiliz ya!”
Gelin
görün ki, sorup, okuyup, dinleyip öğrendiklerini ölçmeye, biçmeye, yorumlamaya
kalkan insan sayısı tahminlerimizin epey altındadır.
Dikkat
diyorum, ölçmeyi, yorumlamayı becerebilenler demiyorum; arzulayıp yola
çıkanlardan söz ediyorum.
Çünkü
“bilme” durağından, “bilgi” durağına giden yol, birkaç önemli “felsefe”
ırmağını geçmek zorundadır.
Felsefe
ırmaklarına, üzerinde kör topal yürünebilecek köprü kurmak epey zahmet, epey
zaman ister…
“Düşünceden zevk almayı öğrenmeyi” gerektirir…
Pragmatist
küresel hayatın en az para gerektiren işidir “düşünmek”, yine de pek az kişi sapar “felsefe”
sokağına…
Az
para istemesine karşın az da para getirdiğinden olsa gerek…
∘∘∘
Yalnızca
sorularıma “cevap” –bilgi- arıyorsam, ama
işe yarar “cevapları” palavradan ayıracak birikimim yoksa başıma neler gelir?
Birkaç
örnek:
Bir, insanı tanımadan bu
dünyadan göçüp giderim. Bir tarafta iyilerin diğer tarafta kötülerin
toplandığını düşünürüm. Bilgeliğin bunları tanımak olduğunu sanırım.
Çıkarlar
gerektirdiğinde iyilerin kötüye, kötülerin de iyiye dönüşebileceğini aklıma
getirmem.
İnsan
her an ruhunu şeytana satabilir deseler, güler geçerim; diyenleri iblisin
kendisi bilirim.
İki, İstatistiği bilgi sanırım.
Geçmişte tekrarlayan şeylerin gelecekte aynı kalacağını beklerim. Örneğin
insanları burçlarıyla tanımaya çalışmakta bir mahzur görmem. Bilgiyi
tanımadığım için astrolojiyi bilim sanırım. Çünkü adı astronomiyi çağrıştırır!
Ayrıca falcıların elinde yıldız hesapları yaptığı cetveller vardır, onlar benim
güvencemdir. Matematiği aklıma getirir. Matematiğe güvenirim. Matematik
bilimdir.
Üç, gençlerin isabetli
meslek seçmesinin mutluluklarını belirleyen en önemli etken olduğunu düşünürüm.
Yanlış bir dal seçtiysen çek kuyruğunu gitsin, yapacağın başka şey kalmamıştır!
Meslek
denen uğraşın özünde para kazanmanın dışında pek işe yaramadığını, hatta
hayatın büyük engellerinden biri olduğunu, “olgunlaşarak sonsuzluğa yürümek” demek
olan mutluluğun meslekle pek ilgili olmadığını hiç öğrenemem.
Dört, şirket kurup para
kazanmanın bilim olduğuna inanırım, bilgiyi tanımadıysam. Çünkü en çok
teknolojiyi onlar kullanır. Üstelik işletme fakültelerinin konusu onlar olduğuna
göre “şirketçilik” bilim olmalı!
Teknoloji,
canlı –hayat- bağlamının dışında, ihtiyaçları karşılayıp para getirmesi için
üretilir. Oysa canlıların penceresinden değerlendirilmemiş hiçbir şeyden “bilgi”
doğmaz. Günümüzde teknoloji, gezegenimizde hayatı yok edebilecek en büyük
risktir.
Teknoloji
kullanıyor olmaları şirketleri masum ve bilimsel yapmaz; ille de bir şey
yapacak ise “hayat tehlikesi!” yapar onları; toplum tarafından çok iyi
denetlenmeleri gerektirir.
…..
Fazla
uzatmıyorum. Bilgiyi tanımadan bilmenin şansa bağlı olduğu anlaşıldı sanırım.
Şansımız
yaver gitmezse ne gelir başımıza?
Palavra
ile yaşar gideriz…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder