İnsan
bir araç olarak –diyelim otomobil gibi- yapılmış olsaydı (köleler ve şirket çalışanları
bunun örnekleridir) ambalajının üstünde şöyle yazardı:
“Dikkat
mutlu olmak için yaratılmamıştır!”
∘∘∘
Baskın
özelliği, başka canlıların (türdeş veya değil) dayanamadığı koşullarda ayakta
kalmasıdır.
∘∘∘
“Ayakta
kalmak…” insanın temel başarısıdır; mutlu olmak değil…
Bütün
canlılar için geçerli bu durum.
Hiçbirinde
mutlu yaşama yönlendirecek devreler yok.
Bir canlı
–diyelim bir insan- mutlu olmak istiyorsa, amacına ulaşmak için Ne’yi, Nasıl
yapacağını kendi keşfetmek zorundadır…
∘∘∘
Şöyle
denecektir sanıyorum:
Sevmek!
Sevgi
insanı mutluluğa ekspres taşıyan biricik yoldur!
∘∘∘
Sevgi’yi
kabullenip rahata ermeyi ve tartışmayı sonlandırmayı isterdim; ama değil;
sevgi, arzu, bırakın mutlu etmeyi, tersine çalışır, acı çekmenin, mutsuz olmanın
otobanıdır.
Budizm’in
arzularınızı sonlandırmadan huzura kavuşamazsınız, demesinin altında bu yatar.
∘∘∘
Toplumlar
çeşitli kanallardan mutluluğa giden yolu çizme çabası içinde olmuştur.
Başarılı
olanı çıkmadı henüz.
Her
birey biriciktir; genel kurallara uyarak mutlu olana pek rastlanmaz.
Kurallara
uyarak “ayakta kalır” insan;
Mutluluk’u
ille de kendi icat etmelidir…
∘∘∘
Ayakta
kalmaya kodlanmıştır insan, mutluluk’a değil…
Yoksa
başka türlü olurdu, her pozisyonda şeytana satılmazdı insan…
∘∘∘
Etik,
ahlak, gelenek, kanun, toplumların (toplumla neyin kast edildiği bulanıktır) var
olması için konur; birey nasipleneceği kadar alır bundan…
Ayakta
kalmadan fazlasını üstüne almaz toplumlar.
∘∘∘
Mutluluk,
“tek insanın” yerini bulursa ve gücü yeterse tırmanacağı büyülü dağdır…
Bulduğun
ve tırmandığın kadarı senindir.
Ama
ilk koşul şeytana satılmamaktır.
∘∘∘
Şeytana
satılma denen kolaycılık, “mutluluğu” emeksiz koparılacak tatlı bir meyve sanır.
Öylesine
açmazdır ki “şeytan sokağı”, bir daha “mutluluk mahallesin”de göz
açamayabilirsiniz.
Dostlara
“mutlu yıllar yerine”, “şeytana satılmadığı yıllar” dilemek daha mantıklıdır.
∘∘∘