Arada
bir kasabada görünürdü adam; denizi tepeden gören yamaçtaki kahvehanelerden
birine girer köşedeki masaya çöker çay isterdi.
Siması
yorgun düşmüştü sanki, zamanın dar sokaklarında çizik çizik olmuş alnının altında
yatan derin çukurlarda taşıdığı genç bakışlarından.
Birkaç
masada kümelenmiş insanlara utangaç bir selam gönderir, çabucak kaçırırdı gözlerini.
Koltuğunun
altındaki defterini, bebeği uyandırmadan beşiğine yatırır gibi masaya serer,
çayını söylerdi.
∘∘∘
O
gün de öyle oldu.
Yandaki
masada muhabbetlerinin donukluğundan bunalmış gözleriyle değişik iki laf arayan iki
kişi oturuyordu. Biri kasketli diğeri sakallı…
Sakallı
atıldı: “Ağabey hoş geldin…”
“Hoş
bulduk.”
“Epeydir
görünmedin…”
Gözlerindeki
gülücükle karşıladı adam.
“İş
için mi geldin kasabaya?”
Bu
kez yanıtladı: “Yok bakıyorum…”
∘∘∘
Kasketli girdi:
“Bak
bak aynı şey be amca, ne var ki görülecek? Sonu ölüm değil mi, baksan da
göçüyorsun bakmasan da!”
Tereddüt
etti adam, cevap versin mi vermesin mi, bilemedi. Üstündeki gocuğu çıkardı;
sandalyeye asarak zaman kazandı. Çaresizlik kokan bu tütsülerin tuzağına
düşmemeyi öğrenmişti.
Otururken mırıldandı:
“Ölümü
gelecek ambalajına sarıp gömmeyi beceremezsen, onlar seni ‘şimdi’ye gömüp
çürümeye bırakır…”
∘∘∘
Sakallı
ve kasketli sıradan bir sohbet girişimine karşılık böylesine uçsuz bucaksız
bir hamle beklemiyordu.
İkircikli
bir sessizlik sobadan gelen odun yanığı çıtırtılarına karıştı.
“Hem
ölümü hem yarının belalarını nasıl yok edeceğiz, kim yapabilir bunu?” diye
mırıldanarak sandalyesine tatlı tatlı yerleşti sakallı. Yemek masasında en
sevdiği yemeği bekleyen iştahın gösterişli hoşnutluğu yayıldı suratına. Sonunda
zevkli bir yarenlik açılıyor gibiydi. Çocuk gibi sevindi.
“Yaparsın,”
dedi adam “arasan bulursun nasıl yapacağını, hem de birçok yolu vardır…
Ya geleceğin
acılarından korunmak için elinden geldiğince güç –ve de para- depolayacaksın… Ki
bunun nasıl bir budalalık olduğunu ancak ölürken, duvara toslayarak, öğrenirsin…
Kimse,
dünyanın parasını verse, geleceğin belirsizliklerini kapsayan bir sigortaya
sahip olamaz.
Sonunda
hayat mutlaka hiç beklemediğin yerden alnının ortasından vuracaktır.
Ahmaklığı
o an anlarsın ancak kimseye anlatacak vaktin yoktur...
Geç de olsa artık anlamışsındır, gelecek ve ölüm kol kola girmiş seni ‘şimdi’ye
gömmüştür.
Yarınlarımı
garantiye alayım derken şimdide çürümüş gitmişsindir.
Acıdır
ama sonuç budur.
∘∘∘
“Ya
da, ne olur?” diye merakla atıldı bu kez kasketli…
“Ya
da,” buharı çıkan taze çayından derin bir yudum çekti adam “erken davranacaksın,
onlar seni çürütmeden sen geleceği acılarını ve ölümü gömeceksin…”
İştahla
karşıladı kasketli, inanmayan bakışlarını adama dikip tahta sandalyesini masaya
daha bir çekerek:
“Nasıl
yapacak mışız onu?”
“Kolay…”
diye denize bakarak konuştu adam,
“Önce
şunu aklına iyice kazıyacaksın, öyle kazıyacaksın ki hiç çıkmayacak; geleceğin
belirsizliklerini karun olsan asla ve kata karşılayamazsın.
Hayat bir küçük
kosmostur, yani bir “düzen”dir, yani “bozulabilecek bir düzenek”tir, yani
kaderinde çözülmek, yıkılmak, yok olmak vardır.
Şunu
anlamadan kendini kurtaramazsın geleceğin ve ölümün kıskacından: Gelecek için
güç biriktirmek ve ölümü hep başkalarına musallat olan bir felaket diye
düşünmek kendini kandırmanın epey yaygın ahmakça bir yöntemidir.
Geleceğin
belalarını kafayı takıp para –güç- biriktirmeye adayacağına kendini, neyi anlamlı
buluyorsan onlara adarsın…
Bu
bir.
İkincisi
ise, madem ölüme karşı çaresizsin, o belâ seni de mutlaka bulacak… Sen de
oturup kös kös onu bekleyeceğine “çekip gitme” hakkını kullanırsın.
Ölümü
beklemeden ne zaman uygun görürsen o zaman çekip gidersin…
İçine
sindirdiğin "çekip gitme hakkının" sana vereceği özgürlük duygusunu başka hiçbir
şeyden alamazsın.
Geleceğe
ve ölüme karşı delinmez zırhlara bürünmüşsündür…
∘∘∘
Bir
kez geleceğin büyük korkusunu –ölümü- yenmeyi başardın mı, arkası çorap söküğü
gibi gelecek korkuyu yeneceksin.
Ölümden
başka köy mü var, artık gelecek için güç ve para yığınağı yapmayacak yaşayacaksın.”
∘∘∘
Bunların
üstüne konuşan olmadı.
Adam
defterine kapandı, arka cebinden çıkardığı küçük kurşun kalemi ile bir şeyler
çiziktirdi.
Sakallıyla
kasketli bir süre aralarında tartıştılar.
Sonra
olanları kimse bilmiyor.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder