15 Aralık 2018 Cumartesi

HİKÂYE - Ölümü Gelecek Kefenine Sarıp Gömün





Arada bir kasabada görünürdü adam; denizi tepeden gören yamaçtaki kahvehanelerden birine girer köşedeki masaya çöker çay isterdi.
Siması yorgun düşmüştü sanki, zamanın dar sokaklarında çizik çizik olmuş alnının altında yatan derin çukurlarda taşıdığı genç bakışlarından.
Birkaç masada kümelenmiş insanlara utangaç bir selam gönderir, çabucak kaçırırdı gözlerini.
Koltuğunun altındaki defterini, bebeği uyandırmadan beşiğine yatırır gibi masaya serer, çayını söylerdi.
∘∘∘

O gün de öyle oldu.
Yandaki masada muhabbetlerinin donukluğundan bunalmış gözleriyle değişik iki laf arayan iki kişi oturuyordu. Biri kasketli diğeri sakallı…
Sakallı atıldı: “Ağabey hoş geldin…”
“Hoş bulduk.”
“Epeydir görünmedin…”
Gözlerindeki gülücükle karşıladı adam.
“İş için mi geldin kasabaya?”
Bu kez yanıtladı: “Yok bakıyorum…”
∘∘∘

Kasketli girdi:
“Bak bak aynı şey be amca, ne var ki görülecek? Sonu ölüm değil mi, baksan da göçüyorsun bakmasan da!”
Tereddüt etti adam, cevap versin mi vermesin mi, bilemedi. Üstündeki gocuğu çıkardı; sandalyeye asarak zaman kazandı. Çaresizlik kokan bu tütsülerin tuzağına düşmemeyi öğrenmişti. 
Otururken mırıldandı:
“Ölümü gelecek ambalajına sarıp gömmeyi beceremezsen, onlar seni ‘şimdi’ye gömüp çürümeye bırakır…”
∘∘∘

Sakallı ve kasketli sıradan bir sohbet girişimine karşılık böylesine uçsuz bucaksız bir hamle beklemiyordu.
İkircikli bir sessizlik sobadan gelen odun yanığı çıtırtılarına karıştı.
“Hem ölümü hem yarının belalarını nasıl yok edeceğiz, kim yapabilir bunu?” diye mırıldanarak sandalyesine tatlı tatlı yerleşti sakallı. Yemek masasında en sevdiği yemeği bekleyen iştahın gösterişli hoşnutluğu yayıldı suratına. Sonunda zevkli bir yarenlik açılıyor gibiydi. Çocuk gibi sevindi.
“Yaparsın,” dedi adam “arasan bulursun nasıl yapacağını, hem de birçok yolu vardır…
Ya geleceğin acılarından korunmak için elinden geldiğince güç –ve de para- depolayacaksın… Ki bunun nasıl bir budalalık olduğunu ancak ölürken, duvara toslayarak, öğrenirsin…
Kimse, dünyanın parasını verse, geleceğin belirsizliklerini kapsayan bir sigortaya sahip olamaz.
Sonunda hayat mutlaka hiç beklemediğin yerden alnının ortasından vuracaktır.
Ahmaklığı o an anlarsın ancak kimseye anlatacak vaktin yoktur... 
Geç de olsa artık anlamışsındır, gelecek ve ölüm kol kola girmiş seni ‘şimdi’ye gömmüştür.
Yarınlarımı garantiye alayım derken şimdide çürümüş gitmişsindir.
Acıdır ama sonuç budur.
∘∘∘

“Ya da, ne olur?” diye merakla atıldı bu kez kasketli…
“Ya da,” buharı çıkan taze çayından derin bir yudum çekti adam “erken davranacaksın, onlar seni çürütmeden sen geleceği acılarını ve ölümü gömeceksin…”
İştahla karşıladı kasketli, inanmayan bakışlarını adama dikip tahta sandalyesini masaya daha bir çekerek:
“Nasıl yapacak mışız onu?”
“Kolay…” diye denize bakarak konuştu adam,
“Önce şunu aklına iyice kazıyacaksın, öyle kazıyacaksın ki hiç çıkmayacak; geleceğin belirsizliklerini karun olsan asla ve kata karşılayamazsın. 
Hayat bir küçük kosmostur, yani bir “düzen”dir, yani “bozulabilecek bir düzenek”tir, yani kaderinde çözülmek, yıkılmak, yok olmak vardır.
Şunu anlamadan kendini kurtaramazsın geleceğin ve ölümün kıskacından: Gelecek için güç biriktirmek ve ölümü hep başkalarına musallat olan bir felaket diye düşünmek kendini kandırmanın epey yaygın ahmakça bir yöntemidir.
Geleceğin belalarını kafayı takıp para –güç- biriktirmeye adayacağına kendini, neyi anlamlı buluyorsan onlara adarsın…
Bu bir.
İkincisi ise, madem ölüme karşı çaresizsin, o belâ seni de mutlaka bulacak… Sen de oturup kös kös onu bekleyeceğine “çekip gitme” hakkını kullanırsın. 
Ölümü beklemeden ne zaman uygun görürsen o zaman çekip gidersin…
İçine sindirdiğin "çekip gitme hakkının" sana vereceği özgürlük duygusunu başka hiçbir şeyden alamazsın.
Geleceğe ve ölüme karşı delinmez zırhlara bürünmüşsündür…
∘∘∘

Bir kez geleceğin büyük korkusunu –ölümü- yenmeyi başardın mı, arkası çorap söküğü gibi gelecek korkuyu yeneceksin.
Ölümden başka köy mü var, artık gelecek için güç ve para yığınağı yapmayacak yaşayacaksın.”
∘∘∘

Bunların üstüne konuşan olmadı.
Adam defterine kapandı, arka cebinden çıkardığı küçük kurşun kalemi ile bir şeyler çiziktirdi.
Sakallıyla kasketli bir süre aralarında tartıştılar.
Sonra olanları kimse bilmiyor.

∘∘∘


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder