27 Kasım 2018 Salı

Takıldığım Bir-iki Zırtapozluk







Adam kerli ferli, yaşını başını almış, durmuş oturmuş, gücünü kuvvetini makamını şanını şöhretini hak ettiğini kanıtlamış; televizyonda yarışma programı sunuyor.
Yarışmacının karşısında, elinde mikrofon ayakta…
Önündeki küçücük oyuncak masada, sakalı çıkmamış toylukta bir delişmen yarışmacı genç oturmuş.
“Nasılsınız Muttalip Bey, heyecanlı mısınız?” diye giriş yapıyor adam.
Çocuk ezberlemiş, belli.
“İyiyim siz nasılsınız?”
Adam hafifçe afallamış afallamasına ancak alışkın bu zirzopluğa, konuyu değiştiriyor.
Yoksa ne diyecek ki, “Valla nasıl olduğumu anlatırım anlatmasına da senin ne yaşın, ne görgün ne de bilgin yeter anlamaya. Bu yüzden konuyu değiştirmeye, sorduğunu unutturmaya çalışıyorum…” mu diyecek?
Hoop, hoop hoop…
Cep telefonlu yeni yetme taifesine hatırlatılır. Burası Türkiye, inanması güç olmasına güç ama bu diyarlarda da gerçekten değerli yaşam üsluplarımız vardır.
Onlardan birini hatırlatayım, ya da anımsatayım, hangisini alırsanız.
Sizden yaşı başı, hayat görgüsü, bilgisi, çektiği acı düzeyi bir hayli yüksek birisi halinizi hatırınızı sorunca, iyiyim teşekkür ederim, der ve ardından sohbet nerelere evrilecek diye merakla beklersin…
“İyiyim siz nasılsınız?” gibi zirzopluğun yeri var mı?
∘∘∘

Biliyorum bunu size öğretmediler; eviniz de atladı okulunuz da…
Olasılık öyle olabilir ki onlarda bilmiyor!
Ve de niyetiniz kötü değil… Biliyorum.
Ancak her şey niyetle bitmiyor; duruşun kendisi, sözün rengi belirliyor toplumun  kirliliğini.
∘∘∘

Her şeyi de birileri mi öğretecek, birazcık da kendiliğiniz sökeceksiniz…
Hem söyleyeyim bundan böyle ne bilmek istiyorsanız kendiniz öğreneceksiniz; çünkü kimsenin bir b.k bildiği yok…
Çünkü bilmenin modası tedavülden kalktı.
Taksitle –kendini- yiyip tüketme aldı yerini.
İş işten geçmeden bunu aklınızın bir köşesine yazın…
∘∘∘

Niçin okur, niçin film seyreder insan?
Başka dünyaları seyahatin daha ucuzu ve eğlencelisi henüz icat edilmedi de ondan.
Ancak o dünyalar bulaşıcıdır; hastalıklı yaşam biçimleri bulaşabilir okuduklarınızdan, seyrettiklerinizden…
Aslına bakarsanız kitapların kapaklarına, filmlerin afişlerine çapraz kemik üstü kafatası işareti konmalı ve altına “dikkat hastalık kapabilirsiniz!” yazmalı diye düşünüyorum bazen…
(Yok vazgeçtim, geri çekiyorum önerimi; bu kez “hangilerine konmayacak?” didişmesinden baş edemeyiz. İnsan türünün çokluklarını düzeltmek uzun iş, önce kendimize bakalım. Bunun kalabalıkşlara da faydası olacaktır.)
∘∘∘

Hollywood filmlerinden dilimize ardından yaşamımıza neler neler bulaştı.
Bunlardan en gıcığı “take care!”, “”Kendine iyi bak!”
∘∘∘

Doksan yaşına kadar yaşamayı başarmışsın; olsa da olur olmasa da olur bir iş için bankadasın.
Küçük prensini arayan bir hanım kız “yardımcı oluyor” (onlar öyle diyor –“can I help you”dan dönme söz).
Oysa onların işi sana yardım etmek değil, kendi işlerini yapmak. Sen onun para almasına yardımcı oluyorsun o bankaya giderek.
Ayrılırken genç kız gözlerinizin içine bakarak sizi yolcu ediyor.
“Kendinize çok çok iyi bakıyorsunuz…”
Hoppala…
Nereden çıktı sizin kendinize nasıl bakacağınız konusu?
“Bu da neyin nesi? Kendime nasıl bakacağımı senden mi öğreneceğim,” falan deyip kafanızı yormayın…
Doksan yaşınıza geldiğinize göre belli ki iyi biliyorsunuz kendinize nasıl bakacağınızı…
Bana tavsiyelerde bulunacağı yerde küçük prensini arasa daha iyi etmez mi diye geçiyor içinden.
∘∘∘

Unutmayın bunlar hollwood’dan bulaşmış…
“Take it easy!”
Boş ver kafaya takma!
Zırtapozluktur geçer.
Geçmezse kendimizde değiliz demektir, acı çekmeden göçeriz…
∘∘∘

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder