Adam
kerli ferli, yaşını başını almış, durmuş oturmuş, gücünü kuvvetini makamını
şanını şöhretini hak ettiğini kanıtlamış; televizyonda yarışma programı sunuyor.
Yarışmacının
karşısında, elinde mikrofon ayakta…
Önündeki
küçücük oyuncak masada, sakalı çıkmamış toylukta bir delişmen yarışmacı genç
oturmuş.
“Nasılsınız
Muttalip Bey, heyecanlı mısınız?” diye giriş yapıyor adam.
Çocuk
ezberlemiş, belli.
“İyiyim
siz nasılsınız?”
Adam
hafifçe afallamış afallamasına ancak alışkın bu zirzopluğa, konuyu
değiştiriyor.
Yoksa
ne diyecek ki, “Valla nasıl olduğumu anlatırım anlatmasına da senin ne yaşın,
ne görgün ne de bilgin yeter anlamaya. Bu yüzden konuyu değiştirmeye, sorduğunu
unutturmaya çalışıyorum…” mu diyecek?
Hoop,
hoop hoop…
Cep
telefonlu yeni yetme taifesine hatırlatılır. Burası Türkiye, inanması güç olmasına
güç ama bu diyarlarda da gerçekten değerli yaşam üsluplarımız vardır.
Onlardan
birini hatırlatayım, ya da anımsatayım, hangisini alırsanız.
Sizden
yaşı başı, hayat görgüsü, bilgisi, çektiği acı düzeyi bir hayli yüksek birisi
halinizi hatırınızı sorunca, iyiyim teşekkür ederim, der ve ardından sohbet
nerelere evrilecek diye merakla beklersin…
“İyiyim
siz nasılsınız?” gibi zirzopluğun yeri var mı?
∘∘∘
Biliyorum
bunu size öğretmediler; eviniz de atladı okulunuz da…
Olasılık
öyle olabilir ki onlarda bilmiyor!
Ve
de niyetiniz kötü değil… Biliyorum.
Ancak
her şey niyetle bitmiyor; duruşun kendisi, sözün rengi belirliyor toplumun kirliliğini.
∘∘∘
Her
şeyi de birileri mi öğretecek, birazcık da kendiliğiniz sökeceksiniz…
Hem
söyleyeyim bundan böyle ne bilmek istiyorsanız kendiniz öğreneceksiniz; çünkü
kimsenin bir b.k bildiği yok…
Çünkü
bilmenin modası tedavülden kalktı.
Taksitle
–kendini- yiyip tüketme aldı yerini.
İş
işten geçmeden bunu aklınızın bir köşesine yazın…
∘∘∘
Niçin
okur, niçin film seyreder insan?
Başka
dünyaları seyahatin daha ucuzu ve eğlencelisi henüz icat edilmedi de ondan.
Ancak
o dünyalar bulaşıcıdır; hastalıklı yaşam biçimleri bulaşabilir okuduklarınızdan,
seyrettiklerinizden…
Aslına
bakarsanız kitapların kapaklarına, filmlerin afişlerine çapraz kemik üstü
kafatası işareti konmalı ve altına “dikkat hastalık kapabilirsiniz!” yazmalı
diye düşünüyorum bazen…
(Yok
vazgeçtim, geri çekiyorum önerimi; bu kez “hangilerine konmayacak?”
didişmesinden baş edemeyiz. İnsan türünün çokluklarını düzeltmek uzun iş, önce kendimize
bakalım. Bunun kalabalıkşlara da faydası olacaktır.)
∘∘∘
Hollywood
filmlerinden dilimize ardından yaşamımıza neler neler bulaştı.
Bunlardan
en gıcığı “take care!”, “”Kendine iyi bak!”
∘∘∘
Doksan
yaşına kadar yaşamayı başarmışsın; olsa da olur olmasa da olur bir iş için
bankadasın.
Küçük
prensini arayan bir hanım kız “yardımcı oluyor” (onlar öyle diyor –“can I help
you”dan dönme söz).
Oysa
onların işi sana yardım etmek değil, kendi işlerini yapmak. Sen onun para
almasına yardımcı oluyorsun o bankaya giderek.
Ayrılırken
genç kız gözlerinizin içine bakarak sizi yolcu ediyor.
“Kendinize
çok çok iyi bakıyorsunuz…”
Hoppala…
Nereden
çıktı sizin kendinize nasıl bakacağınız konusu?
“Bu
da neyin nesi? Kendime nasıl bakacağımı senden mi öğreneceğim,” falan deyip
kafanızı yormayın…
Doksan
yaşınıza geldiğinize göre belli ki iyi biliyorsunuz kendinize nasıl
bakacağınızı…
Bana
tavsiyelerde bulunacağı yerde küçük prensini arasa daha iyi etmez mi diye
geçiyor içinden.
∘∘∘
Unutmayın
bunlar hollwood’dan bulaşmış…
“Take
it easy!”
Boş
ver kafaya takma!
Zırtapozluktur
geçer.
Geçmezse
kendimizde değiliz demektir, acı çekmeden göçeriz…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder