28 Eylül 2018 Cuma

Aşk mı Bitti Katlanma Gücün mü




Kendi saçmalıklarına katlanmak…
Özel hayatta özgürlüktür.
İnsan bunu ister;
Üstelik bedelini başkaları ödesin arzusundadırlar; işte burada cıngar çıkar…
∘∘∘

Bir yastıkta kocayan çiftlerin çoğunda genellikle hep bir taraf saçmalar diğer yan bedel öder…
Buna katlanır…
Bedel ödeyen, saçmalama hakkının eşine verildiğinin ayırdındadır, kabul etmiştir, yakınmaz…
Özgür değildir, bilir, kabul etmiştir;
Hatta rahat eder, sever izden yürümeyi, kendi adımın olmayınca pişmanlığında yoktur…
∘∘∘

Kendi saçmalıkları yoktur; eşinin saçmalıklarına katlanır…
Ama artık bu dönem geçti mi diyorsun; acele etme…
İnsanın bilerek ve isteyerek saçmalaması ve sonuçlarına katlanmayı öğrenmesi öyle şıppadak olacak bir şey değildir…
On yıllar, yüz yıllar alır…
∘∘∘

Bu para sorunudur, diye düşünüyorsan bekle…
Özgürlük zihnin iyice mayalanmasının meyvesidir…
Başkalarının kurguladığı yaşanmış, yıpranmış, köhne dünyalarda çok para kazanabilirsin, ancak aklın maya tutmaz, kanatların güdük kalmıştır bulutlara uçamazsın…
İlle de kendi özgün dünyanı isterim diye tutturur zihnin, mayalanmak için…
Saçmalamanı ve sonuçlarına katlanmanı bekler…
Özgür ol, diye tutturur…
Damağında yalnızca senin tattığın dünya tadı yoksa, aklının maya tutmasını unut!
∘∘∘

Kıyısından köşesinden özgürlük talepleri bile ortak hayatları zehir etmeye yeter.
Birlikte yaşamanın hayatları bir iki ufak yıl içinde zindana çevirmesinin nedenini burada arayın…
Kendi saçmalıklarına tahammül edemezken bir de başkasının abukluklarına katlanmak zorunda kalmak çileden çıkarır seni…
 “Aşk bu kadarmış, kabul etmekten öte ne var?” bilgeliklerinde gezinmeye başlarsın…
Çoklukla biten aşk değil, eşinin öznellik budalalıklarına dayanma gücündür…
∘∘∘

Aşkın yaraları da her acı gibi en iyi akılla sarılır:
Az konuşun –hatta bir süre hiç konuşmayın, gündelik hayatta sözün gövdesi çöptür-, yapabiliyorsanız ayrı banyolarınız olsun, herkes kendi yemeğini kendi pişirsin, hatta bir süre yatakları ayırın…
İki ayrı kişi gibi, yalnızca kendi saçmalıklarınızla haşır neşir olarak…
Bakın görün aşk bitmiş mi bitmemiş mi?

∘∘∘


24 Eylül 2018 Pazartesi

Ekmekle Hayal Arasında Gerili Bir İp Altında Endüstriyel İnsan





Altına fırlatmış atmışlar seni, şaşkınsın;
Dayanmışsın direğe, bakakalmışsın tependeki hayallerine akan bulutlarda kaybolan ipe[1]
∘∘∘

Göklere tırmanan ip nasıl duruyor havada?
Soruyorsun…
Hayal bayrağının gönderine bağlı, diyorlar.
Nerede bu gönder?
Uzakta, çok ırakta ulaşamazsın hiç düşünme…
∘∘∘

İnsan, ekmekle hayalleri arasında bir ip…
Altı uçurum ipin, ekmeğin iki adım ötesi…
Öğütler yağmur gibi:
Akıl, sağduyu, sağlam oyun;
Ekmek ekmektir;
Aslında ekmek hayallerine kavuşmak için güç demektir!
İpe tırmanmadan hayal var mı, altındaki boşlukta gözün kararmadan?
∘∘∘

Kim demiş aklın yolu bir, diye?
Herkes ekmek deseydi, uçurumdan ürkseydi, zamana köleliğin çığlıkları diner miydi?
∘∘∘

Bir büyüsü olmalı boşluğa aldırmadan ipte yürümenin,
Ekmekte kaybolan ruhunu, ayağa kaldırmanın…
İçindeki renkleri dışarı vurmanın…
Gönlünde uyuyan yapıp-etmenin, düşünüp-biçmenin, yazıp-çizmenin esmeyen rüzgârlarına can verecek bir sihir:
Bir şeyi gerçekten iyi yapmanın şavkı zihnine vuran, kafandaki zaman ölçeri susturan…
Akla havsalaya sığmaz manyetik dalgaları…
∘∘∘

Kötü eğitimin koluna beceri bileziği saramadan eline tutuşturduğu diplomaya güvenmenin hayal kırıklığıdır endüstriyel insan.
∘∘∘




[1] “Hayvanla üstinsan arasına gerili ip”in uzantısı.


16 Eylül 2018 Pazar

Önce Hayat mı Önce Para mı (2)




Para kazanmanın aslında bir bilim olduğunu tanıtmaya soyunduğum yıllardı, yoğun okuyordum.
Yol gösteren yazarlarımdan biri Peter Drucker (ö. 2005), diğeri fizik doktoru Eliyahu Goldratt’dı (ö. 2011).
(TOC –theory of constraints, kısıtlar teorisi-, para kazanmanın akla uygun biricik yoluydu benim için, hâlâ öyle. Acıdır, piyasa denen cangılda illegal kaçaklar öylesine belirleyicidir ki, aykırı bir organ gibi reddedilmektedir.)
∘∘∘

Drucker’ın bir sözü vardır: 29 yaşına kadar ne yapacağına karar vermediysen boka sararsın…
Halin haraptır;  ağır hesap ödersin…
∘∘∘

Vasatlık eğlencelidir; herkes gibilik –sıradalık- gençleri bol arkadaş sahibi yapar. Ne kadar arkadaşın varsa o denli önemli sayarsın kendini.
Gırgır şamata, yiyip tüketirsin kendini tanıyacağın gençlik yıllarını…
Bu yolun en görkemlisi seni ancak satın alma gücü üreten çarklarda amir yapar.  
Hayatı güç, gücü para, parayı üreten çarkları varoluşunun baskın kutsalı sanırsın.
Daha renkli başka dünyaların rüzgârları uğramaz hayallerine; pek bir eksikliğini duymazsın çünkü habersizsindir…
Tüketimin sığ hazlarından doymadığın için, daha çok, daha çok tüketerek açığı kapatmaya çalışırsın…
Bağımlıların uyuşturucu dozlarını artırmadan edememeleri gibi, tüketim ırmağında her gün daha çok çırpınmayı hayat bellersin.
∘∘∘

Ne yapmak istiyorsan o yolda, sabırla, akılla, ulaşabildiğin en yüksek zihinsel dayanıklılıkla dünyada-olma deneyimine yelken açmanın başka seçeneği yoktur.
Gaza gelip dünyayı tüketsen o doyumun yanından geçemezsin.
∘∘∘

İstediğin kadar anlaşılır özrün, haklı nedenin olsun zamanında kendini iyi tanıyamamana…
Olabildiğince erken karar verip inatla, sabırla dayanmanın yerine geçecek kısa yol henüz bulunmadı.
Ya bir yeni sokak bulacaksın kendine çıkan, ya yeni bir yol yapacaksın; içinde mest olmuş gezeceğin…
Önce hayatı bulacaksın arkadan para sökün edecek…
Yettiği kadar; fazlasını istemek aklının ucuna gelmeyecek…
∘∘∘

“Kazan-tüket”in uğursuz döngüsünden koptuğun için para senin için eski ışıltısını kaybedecek…
Yerini üst düzey hazların derin sarsıntıları alacak…
Önce hayat yeşerecek ardından para…

∘∘∘




15 Eylül 2018 Cumartesi

Önce Para mı Önce Hayat mı (1)





Büyük tuzak bu başlığa verdiğin yanıtta gizlidir…
Akıl –dediğin şey-, sağduyu, aile, okul, mahalle, site, arkadaş… korosu aynı cevabı seslendirir:
 Önce paranı kazanırsın ardından nasıl istersen öyle yaşarsın…
Güzel söylüyorlar söylemesine,  ama sonunda olacak olanı görelim:
“Kazan-tüket”in gayya çukuruna düşer…
Zokayı yersin!
Ha bugün, ha yarın, bu sene de biraz biriktireyim derken çekip gidersin... 
∘∘∘

Önce para, sonuna dek para, olur çıkar; başka hayat göremezsin.
∘∘∘

Sağduyu, solduyu kim ne derse desin önce hayat gelir…
Ancak bunu söylemesi kolay yapması zordur.
Çünkü dünyanın bütün akıllarına karşı savaşacaksın bu bir…
İkincisi, dünyaya ne yapmaya geldiğini bilmen ve zihinsel dayanma gücünü biraz daha pekiştirerek girmen gerekir akşam yatağa.
Zor olan budur!
∘∘∘

İnsan su gibi yürür…
Hep en kolay yola sapar;
Gerçekten akıllı olmak yerine uyanık olmaya teşnedir.
Yazık ki “doğru”, apaçık göz önünde değildir; her köşede rastlamazsınız ona…
Ne aynada, ne resimlerde gözünüze takılır.
Perdenin arkasındadır, sahneye çıkmayı sevmez…
Aramayı maceraya çevirmeden bulamazsın…
∘∘∘

Ölüyü dirilttiğin yer burasıdır:
Aramayı serüvene nasıl döndüreceksin?
∘∘∘

(Arkası yarın)

14 Eylül 2018 Cuma

Hayatınız Masaldır




Gerçekçi olmanız öğütlenir size; hayali bırakanız söylenir…
Kendi masalınızı yazmayı unutup başkasının yazdığı sernaryolarda kıytırık rollere soyunmanız…
Evrenin büyük mucizelerinden birinde çekilen büyük piyangoda kazandığınız yaşamı bilinmedik adamların keyfine tüketmeniz…
Çekilişte bahşedilen bedeninizi sınamadan, sinir sisteminizin zirvelerine tırmanmayı deneyip keyfini sürmeden, size özel rüzgârların serinliğinde gönül eğlendirmeden çekip gitmeniz…
Var olmadan ölmeniz istenir…
∘∘∘

Ya masalınızı yazarsınız ya da satın alma gücü arayışlarında yolunuzu şaşırırsınız.
Küresel dünyanın oltasındaki uysal ve masum yemleri yemeye çabalarken özensiz olursanız, çıkmaz bir sokakta zokayı yemiş bulursunuz kendinizi.
Masalınızı yazmayı bırakın düşünmeyi bile denemeden…
Günün sonunda anlamsız bir boşluğun karanlık köşe bucağında sarhoş dolaşırsınız; ne olduğunu sezinlemekten uzak, hayatı hep sizinki gibi anlamsız, gereksiz, işlevsiz para yarışı sanarak…
İnsanda, doğada, toplumda hiçbir mucizeye dokunmadan, para kovalamaktan varlığınla tanışmaya vakit bulamadan.
∘∘∘

Kapitalizm bir büyük senaryodur…
“Tüm iş hayatını, herkesin istediği gibi yaşama ve kendini ifade etme şeklini, satın alma gücü içkinliğine – insanları özünde kâr kovalayan kobaylara (hi)- dönüştürme projesidir.”[1]
Projenin içinde size biçilen rolden mutluysanız sizin bileceğiniz iştir…
Ancak şu kadarını anımsarsanız, çekip giderken belki işinize yarar: İçinizdeki söküp atamadığınız zehirli boşluk, bir ömrü para peşinde tüketmenin karanlık dehlizlerinde oyulmuştur…
∘∘∘

Satın alma gücü kovalamaktan önemli gerçekler vardır:
Bunlardan biri “siz”siniz…
Varlığınız…
Para olmadan “siz” olmazsınız mı diyorlar? Açıkca söylemeseler bile siz öyle anlıyorsunuz…
Kendi masalınızı yazmak yerine ilgisiz projelerde rol seçmeniz bundan…
∘∘∘

Beni mazur görün mazeretim var diyorsanız, seçimizi yapmışsınız…
Masal yazmak bana göre değil, deyip kestirip atmışsınız…
∘∘∘

Gerçeklerden kopmuş, hayaller içinde masal yazıyorsun… Nasıl var olabilir insan?
İyi bir romancı iseniz masalınız kendi dünyasını yaratacaktır; o dünyanın gerçeğinin kanatlarında bilindik dünyayı hep bulutlardan izlersiniz…
Kuşku duymayın…
İnsan dünyaya gelse gelse kendi yarattığı bir dünyanın özel gerçeğinin kanatlarında uçmaya gelir…
Gerisi uyduruk senaryoların zoraki rollerinde patinaj yapmaktır.
“Gerçek yaşam /gerçek insanlar vesaire arayışının anlamsız bir süreç olduğunu…”[2] içinize sindirmeden kendi dünyanızda özgür dolaşamazsınız.
∘∘∘

Özgün bir masalcı olup olmadığınızı denemeden özgürlükle tanışamazsınız…
Özgün bir masalcı iseniz özgün bir dünyanız olacaktır…
Özgün dünyanız varsa gerçek yaşam ve gerçek insanlar size vız gelir…
O dünyanın şablonuna uygun her şey gerçeğinizdir; “gerçek yaşam” diye bir şey sizin için söz konusu değildir…
∘∘∘

Nabokov’un roman tanımı ile insan hayatı çok farklı şeyler değildir.
Dünyanı yaratmaya cüret etmeden gerçek dünyanın zulmünden nasıl kurtulunur bilemiyorum…
∘∘∘
 


[1] Peter Sloterdijk (d. 1947);Hollandalı filozof.
[2] Vladimir Nabakov (ö. 1977); Rus romancı.



9 Eylül 2018 Pazar

Ahlaklı mısınız Ahlaksız (!) mı



Günün birinde ahlak taraması yapan beyin manyetik rezonansı (MR) geliştirilirse, insanları kaç gruba ayırabiliriz?
∘∘∘

1.    Ahlaklı olan insanlar
2.    Ahlaklı olmayan insanlar
∘∘∘

Ahlaklı olan insanlar
İyiyi ve kötüyü, insan davranışının doğrusunu ve yanlışını kişiliğine ve hayat görüşüne göre bireysel tercihleriyle belirlemiş olanlar.
Ahlak onlara göre kişisel bir tercihtir, toplumdan kopya çekilmez. Elbette yaşadıkları toplumdan etkilenirler; ancak yine de seçimleri onlar yapar uygun gördükleri zamanda değiştirirler.
Toplumla ters düştükleri çok olur; onlar ayrı düşünür büyük grup ayrı…
Genellikle kendilerine özgü yaşam biçimleri vardır. Ahlakı özel olanın hayatı da özeldir.
Ahlaklı olmanın bedeli vardır:
Yaşadıkları toplum, gelenekleriyle –belki kanunlarıyla- bazen destekler bazen de karşı çıkar onlara.
Kimini “İyi ahlaklı” (dürüst, namuslu) diye kimini “Kötü ahlaklı” (ahlaksız) diye damgalar.
Ahlaklı olmak mutlaka “iyi” olmak değildir.
Ahlaklı olmak  ille de “ahlaksız” (kötü) olmak da değildir…
Toplumun gözünde bazıları iyi bazıları kötüdür ahlaklıların.
∘∘∘

Ahlaklı olmayan insanlar
Ahlaklı olmamak, ahlaksız olmak değildir.
Ahlaklı olmayanların da bir kısmı iyi bir kısmı kötüdür.
Ama ahlaklı olmayanlar hayatlarını seçmez, uyar, itaat eder, grubun çizgisinde gider…
Hayatını seçmeyen, davranışını (ahlakını) da seçmez…
∘∘∘

Sorular sorular…
Bizde ne kadar ahlaklı ne kadar ahlaklı olmayan insan var?
Ahlaklı olanlara mı olmayanlara mı iyi gözle bakılıyor bizde?
Siz ahlaklı mısınız yoksa ahlaklı olmayanlara mı dahilsiniz?
Ben ahlaklı mıyım, ahlaklı olmayanların bir üyesi miyim?
Düşünüyorum, düşünüyorum…

∘∘∘





7 Eylül 2018 Cuma

Yanlış Hayatın Diyeti ve Felsefi Yaşam




Sıkıntılarımızın çoğu sürdürdüğümüz yanlış hayatın diyetidir.
∘∘∘

Yanlış hayat kişiliğine, duygularına, becerilerine, gücüne, hayallerine uygun olarak özgürce seçmeyi beceremediğin yaşamındır.
Sahtedir.
Deli gömleğindir, hayatın boyunca içine girmeye çalıştığın…
Ölüm değil, zulümdür; eziyettir, cefadır…
Kendine işkence etmektir…
∘∘∘

“Herkese uygun bilimsel bir hayat yoktur.”[1]
∘∘∘

Herkes gibi ilk-orta-lise okudunuz, üniversiteyi bitirdiniz, pek de sevmediğiniz bir işi yalnızca parası için kabul ettiniz; evlendiniz, çocuklarınız oldu; onları okuttunuz, evlendirdiniz, sevmediğiniz işte sabrettiniz emekli oldunuz, torunlarınız oldu; onları sevdiniz, onlar sizi sevdi-sevmedi, sevindiniz-üzüldünüz, artık ölümü bekliyorsunuz…
Sonunda öldünüz…
Yanlış hayat yaşayıp çekip gitmiş olma olasılığınız oldukça yüksektir…
Yanlışın hesabını sizden başka kimse yapmaz, istese de yapamaz; resim dışardan, mazbut, güvenli, sağduyulu, mutlu ve akıllı görünür.
Ama siz pekâlâ bilirsiniz ki bu akıl, yaşamanın değil, ayakta durabilmenin, sağ kalabilmenin aklıdır.
Bir-iki kadeh rakının tatlı rehavetinde ruhunuzu saran hüzünlü pişmanlıklardan kimseye söz etmezsiniz;
Gündelik hayatın sıradanlıklarının bedelini ömrümle ödedim diye yakınmazsınız; ağır gelir…
∘∘∘

Bu yaşam kalıbı büyük çoğunluğa uygundur; ancak asla bilimsel değildir. Doğru hayat garantisi yoktur; tahmini siz yapın, kalabalıklar mutluluklarını, bu klişeye uymalarına mı borçludur!
Durum tersinedir; bildik yola harfi harfine uyum, özgür seçim yerine, razı olmanın, itaat etmenin işaretidir ve de göze batan başarım varsa rastlantısaldır;
Hesaplı, bilinçli, akli, felsefi değil güvenlidir hayat şablonu…
∘∘∘

Hayatlar tekdir.
Seçilir…
Seçim, özgürlük, düşünce, kuşku, eleştiri ortamında sürekli zihinsel ve bedensel jimnastik içinde olmalıdır.
Bunlar yoksa imrenip taklit eder, görüp hizaya geçer, benzeyip güvence bulur ben seçtim sanırsınız…
∘∘∘

Bilimin dünyası hayatı kapsamaz.
Bilimle az çok haşır neşir olmuş, kıyısından köşesinden bulaşmış insanlar yaşamlarını bilimsel sanmak aymazlığına düşüverir…
Mühendislerin, teknik elemanların çoğu böyledir.
Bilgi kullanıyoruz olmamız hayatlarımızı bilimsel yapmaz.
∘∘∘

Bilimle sevmeyiz, bilimle üzülmeyiz, bilimle evlenmez, bilimle ayrılmayız…
İçimizde kaynayan sorulara saygı göstererek seçeriz; bilimle değil kişiliğimizle sorarız…
∘∘∘

Özgürlük, düşünce, eleştiri, arzularına saygı olmadan seçim olmaz.
∘∘∘

“Herkese uygun bilimsel bir hayat yoktur, herkesin kişiliğine uygun felsefi hayatlar vardır.”
Hayat takım oyunu olsaydı; kalabalıklarla birlikte oynanacak şekilde evrilseydi, eski yunanda felsefe yerine sakinlerinin birlikte yaptıkları sabah jimnastikleri gelişirdi şehir devletlerinde.
Felsefe insan tekinin düşünceleri, merakları ve soruları olduğu için hayatlar  felsefidir.
Çünkü her hayat tek ve biriciktir.
∘∘∘



[1] Prof. Ahmet Aslan (d. 1944), filozof.