30 Aralık 2018 Pazar

Hayatını Kazanma Tutsaklığı





Küresel dünyaya doğan her bebek “hayatını kazanma” kölesidir..
(İstisnalar kural dışı tutulacak kadar azınlıktadır.)
∘∘∘

İş arayan genç kendine gelir gelmez (herkesin kendine gelme yaşı farklıdır) köleliğinin derecesine karar vermek durumundadır.
∘∘∘

Ben böyle bir karar vermedim diyorsanız, sizden esaslı bir köle yapmışlar, ayırdında değilsiniz demektir..
∘∘∘

Ne denli derin köleyseniz o denli tutkularınızla az tanışmışsınızdır.
∘∘∘

Hayatını kazanma köleliği 1980’lerde başladı, öylesine parlak sunuluyordu ki insanlar gözünü karartmış kuyruğa girmişti.
Artık durum değişti, zincirler ortada; işin şakası kalmadı.
∘∘∘

Günümüz kendini yeniden bulma zamanı.
∘∘∘

Aileler çocuklarına en az köle olacakları mesleği arıyor.
(Bilinçli değil ama oraya varıyor)
∘∘∘

Günümüzde devletlerin önemli görevi bebeklerine tutsak olmadan yaşamanın yolunu açmaları…
∘∘∘

Devletler ne denli becerebilir bilinmez, ama aileler bayrak yapmak zorunda bu hedefi.
Köleliğin yalnızca diplomayla kalkmadığını anlamalı.
∘∘∘

Hayatını kazanma tutsaklığı akılla değil duygularla kırılıyor.
Buralara bizleri sürükleyen körü körüne izlenen kazanma mantığı.
 “Kazanma mantığı”nın son durağıdır “hayatını kazanma köleliği”.
∘∘∘

Yaşamak-para- kazanmak olunca, hayat, “hayatını kazanma tutsaklığı”na dönüşmüştür.
∘∘∘

Tutsaklar mutlu olmaz, olsa olsa ayakta kalır, çok yaşarlar.
∘∘∘

Özgür insan az yaşamayı çok yaşamayı dert etmez, ne zaman ölürse ölsün mutlu ölür.

∘∘∘


29 Aralık 2018 Cumartesi

"Yapmayan" İnsan





Tutkularının çürümesini izlemek zorunda kalır.
Neyi “yapmayan”?
İşçiliğinde, İçindeki “ustalık cini”ni bol bol kullandığı bir şeyi…
Bizatihi yapmanın kendisi, ne yaptığınızdan çok daha öanmlidir…
∘∘∘

İçimdeki ustalık cinini nasıl keşfedeceğim?
Ustalık cini, tutkularınıza açılan kapının koludur; o –sizin için kutsal- kolu açıp içeri süzülmezseniz tutkularınıza dokunmadan çekip gidersiniz.
Önce bir duyumumu paylaşacağım.
Amerikalı bir uzman (Amerika uzmandan geçilmez, neyin uzmanı bilmiyorum) şöyle diyormuş:
Bir hafta herkesten uzak bir yere gidip kafa dinleyin…
Yapayalnız… Tv’den, bilgisayardan, cep telefonundan, her şeyden uzak…
Sonunda kolunuza tutkunuzu takıp dönersiniz evinize!
Sayın uzman ne denli haklıdır bilinmez…
Deneyin, kararı kendiniz verin derim, gerçekten merak ediyorsanız…
Amerika’da ille de piyasayı fonlayacaksın? Gidip bir hafta bir yerde kalacaksınız…
∘∘∘

Doğrudur, tutkularınızı sizden başkası sezemez, duyamaz, hissedemez…
Aslında kendinizi bırakabilseniz yolunuz doğrudan onlara çıkacaktır; ama bırakamazsınız, “siz”, aslında piyasanın –toplumun- kurguladığı “sizsiniz”…
Arzuladıklarınız, gerçek arzularınız değil, çevrenin etkisiyle size karşın şekillenmiş istekler.
Bu nedenle gündelik hayatınızda tutkularınızla tanışmanız şansa bağlıdır.
Arada bir, ilgisiz işler yaparken, teğet geçtiğiniz olur tutkularınıza; günleriniz daha zevkli geçer, hayat güzelleşmiştir inanamazsınız, nedenini düşünmeye vaktiniz yoktur…
Aslında olan basittir:
Zihninizde bulunan, pek sık kullanmadığınız –tutkularınızla ilişkin- düzeneklerden, ön programlardan, nöron gruplarından bir bölümünü kullanmışsınızdır. Belli ki bu programları çok rahat kullanıyorsunuzdur.
Başkaları diyelim 10 nöron kullanıyorsa siz 2 kullanıyorsunuzdur. Diğerleri zorlanırken sizin güle oynaya geçer gidersiniz.
∘∘∘

Tutkularınızın peşine mi düştünüz?
Neleri yaparken daha mutlu oldunuz ona bakın; ne yapıp edin –para için ya da amatörce- o işleri yapmaya bakın…
∘∘∘

Dediklerim epey ters gelecektir, biliyorum; zamanı para kazanmak için  bahşedilmiş süreler gibi görünce tutku mutku şehir efsanesidir.
∘∘∘

Ne çok ressam, ne çok romancı, ne çok müzisyen, ne çok eleştirmen, ne çok tiyatrocu, ne çok ahçı, ne çok işsiz –gerçekten özgür-, ne çok ….. (gerisini siz doldurun, insanların potansiyel kendine özel iş alanlarını) bugün şirketlerin – herhangi bir şey yapmayı gerektirmeyen, gözetmekle yetinen- masalarında tutkularını boğazlıyor inanamazsınız.
∘∘∘

Ustalık cininin sesini duyup “yapmazsan”,  tutkularının çürümesini hüzünle seyretmeye mahkûm edersin kendini.
Daha sonra içindeki sıkıntıyı hayatın anlamsızlığı merceğinden açıklamaya çalıştığında, ruhunun çalmadığın kapılarını  anımsayacak olursan şaşırma.

∘∘∘

27 Aralık 2018 Perşembe

Ruhun Parlaklığı Doyurmazsa Hüzün Olur Doyurursa Oyun Biter






Yılbaşı dedikleri aslında yılsonudur, herkes bilir; ama eski yılın sonu yerine yeni yılın başı kutlanır.
Kral ölmüştür yeni krala alkış tutulacaktır...
Geçmişe dostluğun –vefanın- yerini geleceğin parlak beklentileri almıştır.
Moraller hep yüksek olmalıdır…
Bir parçacık bile hüzün olsa, ona “sen çekil” denmeli, yerine şıkır şıkır eğlence konmalıdır.
Melali –hüznü- anlamayan nesle aşina değiliz, demiş şair; ama biz aşinayız, iyi tanıyoruz,  o kuşağın içinde piştik.
∘∘∘

Yorgunsun; yağmuru ve incecik kar tozlarını ününe katmış serseri poyraz dövüyor camları.
Yaşlı yıl son haftasında tüm öfkesini kusuyor olmalı, diye geçiyor aklından. Neden öfkeli olsun ki, işini bitirmiş çekip gidiyor; bu afra tafra da ne?
Saçmalamayı bırak da kalk kendine bir kadeh bir şey koy.
Aslında pek içki aramazsın, birkaç dost yan yana gelecek de, ortam kaldıracak da, gönüller arzu edecek de…
∘∘∘

Elinde rakı, yanında sarı leblebi çöktün masaya. Bilgisayarı çektin önüne, çevredeki kitapları el yordamıyla düzene soktun.
Bastın düğmeye; beklerken bir yudum buzlu rakı ne güzel doldurdu boşluğu, yüzünü buruşturdun keyifle.
Meret bazen çuk oturuyor.
Açıldı makine, bastın mesajların düğmesine. Adetten olmuş mesaj beklemek… Ben mesaja değil yollayana bakarım, diye tersledin beklentilerini.
∘∘∘

Ticari mesajlar akın etti. İntikam alırcasına sildin utanmazları.
Yo yo hayır bunu değil, dünyanın öbür ucundan geliyor bu…
Küçük kasabanın Fazıl Ahmet Paşa ilkokulunun kantinini birlikte işlettiğiniz o  çocuktan geliyor…
Tuhaf rüzgârları yaşamın dünyanın bir ucuna çekip almıştı onu.
“İnternette hicaz faslına yaptığın yorumu gördüm; tesadüfe bak… “ demiş, “Fasıllar, özellikle hicaz ve hüzzam, beni eski günlere götürüyor, bir yandan sıcacık duygular basıyor bir yandan da anlamadığım bir suçluluk… Hele de, hicaz şarkı: Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından…”


                                                    ∘∘∘



Rakı bardağını bilinçsizce kaldırdın, başkaldıran ağız dolusu yudumun boğazından aşağı süzüldüğünü duyumsadın. Ardından küçük titreşimlerle gelen dünyanın seçmek istemediğin bulanık görünüşleri…
Gazetenin bir hafta yaşlanmış gelebildiği kasabanın çamurlu yollarından ırmağa indiğiniz günler…
Çözecek bilmece arardınız… Yazılı kağıdın seyrek görüldüğü o günlerin arasından geçmişti yıllar…
∘∘∘

Yılın sonunu hicaz şarkılarla kutlamayacaksın kardeşim, başka makam mı yok?
∘∘∘

Yine de çok şanslıydık, diye geçirdin içinden.
Hüzün basmasına basmalıydı biraz olsun. İnsan doğal coşkuları kendi damgasını taşıyan heyecanlarla sarıp sarmalamalıydı…
Kendi damıttığın heyecanlar doğal olanların gözlerini kamaştırmalıydı.
Ruhunun parlaklığı doyurmazsa hüzün oluyor, doyurursa oyun bitiyordu.
Yıl sonları hep biraz olsun hüzünlü olmalı bu nedenle, dedin rakı bardağını dipledin.
∘∘∘

25 Aralık 2018 Salı

Aynı İnsana Yeni Yıl Olmaz






Hayata karşı güzel hiledir yeni yıl.
∘∘∘

Gönlümüzdeki daha iyidir yeni;
Özlersin, umarsın, bekler durursun onu.
Yeniyi beklemek umuttur.
Yarın olmazdı yeni olmasa.
Hayattır yeni.
∘∘∘

Yenilerin bazıları yalancıdır, boştur;
Bazıları kâbus…
Bilirsin; ama vazgeçmezsin, ille de yeni istersin.
∘∘∘

İyi bilirsin, bir-iki on yıl yetmiştir anlamaya, kaynağı içinde olmayan yenileri ummak hayal kırıklığına kürek çekmektir.
Ancak bilmek, inanmak, iman etmek –bile- yetmez…
Hayata karşı hile yapmaktan geri durmazsın:
Yeninin topunu zamana atarsın;
Yılın yenisi gelecek, bir şeyler değişecek, yeni şeyler olacak, yaşam güzelleşecek…
∘∘∘

Zamanı güldürmeyin;
Aynı insana yeni yıl olmaz.
Yeni yıl yeni insanındır.
Sen yenileşirsen gelen yıl da yenileşecektir…
∘∘∘

Yeni yıl beklentisi insanın uçucu ruhuna cuk oturur;
Yükünü zamanın sırtına değil kendi omzuna yığmak koşuluyla…
Tanışmadığın yeniliklere açılan bilmediğin yollara düşmenin coşkusuyla selamlarsan gelen yılı.
∘∘∘

Aynı insana yeni yıl olmaz;
Yeni insanı kucaklar, kuşkunuz olmasın, kaderin bu armağanı da.
Onun için yollara düşenlerindir zaman.
∘∘∘

22 Aralık 2018 Cumartesi

Piyasa Kalıpları Ruhun Cenderesidir






İçinizdeki sıkıntının nedenini başka yerde aramayın.
Gönlünüze dolap beygiri rolünde mutluluktan şakımasını öğretemezsin.
∘∘∘

Temel bilimler ve insan bilimleri dışındaki –genel- eğitimler ruhları hizaya sokup onlara benzer şekiller vermek peşindedir.
İnsan kendini eğitebildiği ölçüde eğitimlidir.
Diploma aslında “kalıba girmiştir” belgesidir.
∘∘∘

Bütün güçler şiddet içermez, çok daha yaygın olanı sizi normalize etmeye programlanmıştır…[1]
Güç’ün istediği normların, standartların hizasına çekmeye…
Eğitiliyorum derken hizaya çekiliyorsundur, ayırdında olmazsın.
Eğitim, bu nedenle, kaynaklarını kendin seçeceğin, ruhunu kendin döveceğin boynundaki en büyük borçtur.
Diploma borcu ödediğinin delili değildir; seni hizaya çekmeye çalıştıklarının göstergesidir.
∘∘∘

Günümüz eğitimi kariyer yapmak üstünedir.
Kariyer iyi para kazanma programıdır; şirketler kendileri için yapar bu planı, sizin için yapıyoruz derler.
 “Hayatın temelinde para yatar” iddiası üzerinde yükselir kariyer.
Bunu, fazlaca üstünde düşünmeden “para olmadan elbette yaşayamazsın” diye yorumlayıp geçersin…
Oysa ikisinin -hayatla paranın- arasında “özgür yaşam”la “kölelik” arasındaki uçsuz bucaksız uçurum yatar.
Para elbette gereklidir; ama senin -kendinin- belirlediği kadarı…
Hayatını kariyer planlarına esir edecek şiddetle mi istiyorsun onu –parayı- senin bileceğin şey.
∘∘∘
  
Kariyer planlarında içindeki ustalık cinine saygı yoktur, şirket –para- kültürü onlardan eğip bükerek kazanma çarklarına eklenmiş yeni dişliler yapar.
Oysa ustalık cinlerin, hayatına anlam saçacak makinelerin çarklarını kur diye sana kaderinin yolladığı kutsal armağanlardır.
∘∘∘

Modern insan ruhunu cendereye kaptırmıştır;
Emeklilerine bakın cendereden geride kalan posaları hemen tanırsınız…
Yaşam deyince size nasıl para kazandıklarını anlatırlar;
Ustalık cinleri doğdukları günkü derin uykusunu sürdürmektedir.

∘∘





[1] Michel Foucault, (ö. 1984) Fransız filozof.

20 Aralık 2018 Perşembe

İçinizdeki Ustalık Cinini Uyandırmayan Hayat





Yanlış Hayattır!
∘∘∘

İstediğiniz kadar para kazanın…
İstediğiniz kadar sosyalleşin, çevreniz istediğiniz kadar dost dediğiniz “merhaba tüketicileri”yle dolsun…
İstediğiniz kadar eğlenin…
İstediğiniz kadar bir davetten diğerine fing atın…
İstediğiniz kadar sevgili değiştirin…
Ya da, istediğiniz kadar “eşim bana tanrının armağanı” diye düşündüğünüz sıcacık bir evliliğiniz olsun…
Ve de onu hiç aldatmamış olun…
İstediğiniz kadar kitap okuyun…
İstediğiniz kadar pop, rock, klasik müzik, caz konserine gidin…
İstediğiniz kadar resim sergilerinden çıkmayın…
İstediğiniz kadar dindar olun…
İstediğiniz kadar yarın ahretinizde rahat hesap vereceğinize inanın…
İstediğiniz kadar dürüst ve ahlaklı olun…
İstediğiniz kadar iyi aile babası olun ve çok akıllı çocuklar yetiştirin…
İstediğiniz kadar dünya size “çok çok başarılı bir ……..” desin…
(Boşluğa, gönlünüzün çektiği, aklınıza gelen içinizde ukde kalmış herhangi bir mesleği yazabilirsiniz)
İstediğiniz kadar en alâsından profesör olun…
İstediğiniz kadar “Allahıma şükür şu gelip geçici hayatta istediğim her şeyi yapabildim” diye Tanrıya gönül borcunu dile getirin…
…..
Eğer içinizdeki ustalık cinini uyandıramadığınız bir yaşamınız olmuşsa,
Hayatınız yine de” yanlış hayattır”.
Ustalığınızla tanışabilseydiniz neler hissedeceğinizi bilmek istemezsiniz!
∘∘∘

İnsanın cininin kapısını çalması için hiçbir vakit geç değildir…
∘∘∘

Mucizelerin, sarıp sarmalayıp “gönlünde” uykuya yatırdığı “kendinle” tanışmadan çekip gitmek gerçekten hüzün yüklüdür.

∘∘∘










18 Aralık 2018 Salı

Çürüme Ustalık Yetersizliğinden Geliyor








Yalnız başına yaşamak zor neredeyse imkânsız,  
Toplumla yaşamak hiçbir zaman ideal çözüm olmadı bundan sonra da olmayacak…
Bitmeyen bir çözümsüzlük var, hangi bilgiyle nasıl aşacaksın?
∘∘∘

Bekârlık zor zanaat,
Evlilik hiçbir zaman ideal bir çözüm olmadı bundan sonra da olmayacak…
Bitmeyen bir çözümsüzlük var, hangi bilgiyle nasıl aşacaksın?
∘∘∘

Gündelik hayatta var olmak (para kazanmak) zorundasın;
Tek başına yapmak zor,
Başkalarıyla birlikte kurumsal yapılarda işi halletmek durumundasın; iyi kurummuş, kötü kurummuş bunlar işin fantezisi, kurumsal yapılar hiçbir zaman ideal yapılar olmadı bundan sonra da olmayacak.
Bitmeyen bir çözümsüzlük var, hangi bilgiyle nasıl aşacaksın?
∘∘∘

Gündelik hayatın bilindik, sınırlı dünyalarında gereksinimlerinin peşinden koşarak ömür tüketmek zor,
Teorinin –kuramın- sonsuzluğunda, romanın şiirin özel dünyalarında ( başkalarının kurguladığı dünyalarda) sürekli nefes alıp vermek de elbette çözüm değil…
Bitmeyen bir çözümsüzlük var, hangi bilgiyle nasıl aşacaksın?
∘∘∘

Sosyalleşme toplantılarında can sıkıntını eğlemek isterken “seni gördüm daha iyi oldum!” sığlıklarına nasıl alışacaksın; zor;
Oda müziği derinliğinde gerçek sevinç katkıları alabildiğin –ve elbette verebildiğin- 3’lü 4’lü toplantıları nasıl ayarlayacaksın?
Kolay baş edilmeyecek bir çözümsüzlük yatıyor…
∘∘∘

Daha kimbilir ne çözümsüzlükleri yuta yuta geldik bu günlere.
Üst üste bine bine çürütüyor insanları bu çözümsüzlük zinciri, toptan bir çürüme sarıyor gezegenimizin sakinlerini.
Ekşimiş karpuzlardaki gibi göbekten çevreye yayılıyor çürüme…
∘∘∘

İklim felaketi mi?
Kömür santralları insanı ve toprağı kanser mi yapıyor?
Altın madencileri, günümüzün en değerli madenlerini -SU ve TOPRAĞI- yok edip bizi çölde yaşamaya mı mahkum ediyor?
Çürümeden baş alamadığımızdan ilgilenmeye zaman kalmıyor.
∘∘∘

İçindeki ustalığı kımıldatamayan insan çürüyor.
Ustalığının sarmalamadığı zoraki işlerini paraya çevirme çabaları içten içe bitiriyor modern insanı.
Doyum veren becerisini, bırakın uygulamayı, aramayı bile gündemine almayan, düz, sıradan, kendini profesyonel diye yaftalayarak günü ve görünüşü –zevahiri-  kurtarmaya çalışan gariban modernleriz.
∘∘∘