Aydınlanma, hayatı fizik
laboratuvarı ile karıştırdı; duyguları
aklın karşıtı, antitezi gibi gördü. Akıl yürütmeyi yoldan çıkardığına
inandı. Kurtulun, dedi duygulardan…
Aydınlanmanın
güvenilir bilgisine giden en iyi yol diye Popper’ın (ö: 1994) yöntemi genel
kabul gördü.
Gündelik ağızda
Popper şöyle diyordu:
Kafanızı çalıştırın, gerçekleri bulun; bulduklarınızın
bir gün çürük çıkabileceğini aklınızdan
çıkarmayın… Daha iyisini buluncaya dek onlarla yetinmek zorundasınız!
Bu arada unutmadan, duygularınızı asla işe karıştırmayın!
Bu yöntem fizikte,
kimyada yürüyor, işin içine insan
girince çuvallıyor.
Çünkü hayatın içinde
bir yerden başlamak zorundasınız. Yaşanmışlıklardan alınan derslerle,
kestirimler yapacaksınız yola çıkarken. Bunların gelecekte doğru çıkma
olasılığı pek düşük. Mutlaka büyük hatalarınız olacak, düzeltebilirseniz şanslı
sayılırsınız; değilse yandınız!
Ya oyunda hile yapacaksınız, ya batacaksınız!
Bu nedenle gözü kara ahmaklar ana yolun has yolcuları
oldular kâr garantili –pazar düşmanı- yeni liberal piyasada.
∘∘∘
Duygulara gelince kazın
ayağı hiç de söylendiği gibi değil.
Aydınlanma feci bir
hata yaptı!
1990’larda
sinirbilimcilerin deneyim ve gözlemleriyle ortaya çıkan gerçek tümüyle
tersiydi: Duygular, algı, öğrenme ve karar verme süreçlerinde kritik rol oynuyordu. Onlar olmadan bir
arkadaşımızla nerede buluşacağınıza bile karar veremezsiniz.[1]
Günümüzde duyguların
öne çıktığı bu anlayışa yeni aydınlanma
deniyor, temelinde yatan evrimsel
biyoloji…
Bir dostunuzu yanlış
yoldan döndürmek mi istiyorsunuz, gerçek diye bildiğinizi tekrarlamanız asla işe
yaramaz. Haklı olmazın yeterli değil! Yanlış yola sürükleyen duygulardan daha güçlü bir arzu uyandırmanız gerekir kafasında.
Sigarayı bırakmak
için nikotin eksikliğini bastıracak yeni duygulardan yardım aldığınız gibi.
Örneğin yoğun spor yaparak beyninizde salgılanan endorfinin, nikotin
eksikliğini unutturmasını sağlarsınız.
∘∘∘
Aydınlanma gerçeklere
inandı; duyguları aklın düşmanıymış gibi gördüğünden çıkmaz sokaklara saptı. Kendine
bakmadan hep karşıyı suçladı.
Rahmetli Aziz Nesin Türk insanının yüzde 60’şı aptal demişti.
Daha sonra “göbeğini kaşıyan adam” geldi…
Enis Berberoğlu yeni
gazetesindeki bir yazısında (14 Kasım 2014) şunları yazdı:
“………Yıllarca Faik
Öztrak anlattı. Şimdi de Selin Sayek Böke…
Gerçeklere güvendikleri için bağırmıyorlar, aklınıza
sesleniyorlar…”
Gerçeklere inanmış
aydınlanma aklından örnekler bunlar… Bataklığa saplanmışlar!
∘∘∘
Diyorum ki, hayat fizik laboratuvarı değil, gerçeklere güvenmeyin.
İşe yarar bir duygu
ile sarmalanmış değillerse ne kendinizin ne de başkalarının davranışlarında yön
belirleyici olur gerçekler.
Fizik’in tersine, gündelik hayatta “aydınlanma”nın değil, “yeni aydınlanma”nın mantığı işe yarar.
Tabii ki yine akla
sesleneceksiniz…
Ama bu kez gerçekleri
parlak bir “arzu politikası” ambalajına sarıyor olacaksınız; modası geçmiş duyguları bastırabilmek için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder