24 Nisan 2015 Cuma

Uzman




Otuzlarında iki adam.
Birisi sakallı uzun saçlı, diğeri alabros traşlı. Gündelik hayatta öne çıkmak istedikleri apaçık. Hısları taşıyor.
Televizyon ekranında allame-i cihan havalarındalar.
Borsa anlatıyorlar. Saçları tepede diken diken, kulaklarına doğru sıfır numaraya vurulmuş olanının önünde bir grafik.
Geçen ayın borsa sonuçları…
  “Bu,” diyor, grafiği gösterirken, “fizik kanunu gibi bir şey, her şey buna
göre…
∘∘∘

Borsanın teknik analizi diyorlar elindeki şemaya…
Geçmişte oluşmuş fiyat hareketlerinin ilerde de oluşabileceği varsayımını esas alıyor.
Peki varsayım doğru mu, buna bakarak paranızı borsaya yatırın demek dürütçe mi?
Değil!
İlle de borsa derseniz, gözü kapalı para yatırmaktan iyi değil mi?
O da Değil!
Çünkü dün olanların bugünü belirlemesinde bir kesinlik yok.
Ucu maceraya açık.
∘∘∘

Kurban bayramında kesilmek üzere haftalarca bahçede iyi beslenen “kuzu”nun gelecek beklentisi ne denli gerçekçidir? Sorsanız kimbilir hangi parlak ufuklardan söz eder. Üç gün sonra kesileceğinden habersizdir.
Teknik analizi inceleyen yatırımcının durumu kurbanlık  kuzudan farklı değil. İkisi düşünceleri de aynı mantık fabrikasından çıkma:
Tümevarım (endüksiyon), gözlemden kesin sonuca kestirme… Ucuz yol…
18. yüzyılda ünlü İskoç düşünür David Hume (ö: 1776) 1772 yılında yazdı inanmayın diye tümevarım mantığına
Daha sonra Alman Kant (ö: 1804) bu savlar için “beni dogmatik uykumdan uyandırdı” diyecekti…

∘∘∘

Uzman rol yapmıyor, söylediklerine inanıyor. Dersine iyi çalıştı. Okulda iyi öğrenciydi.
Tamam. Ancak…  
-       Sıradan istatistiki bilgiyi kesin havasında (fizik kanunu?) satmasına ne diyeceğiz?
-       Pazarda kâr peşindeyiz, felsefe yapmıyoruz!
-       Ona diplomayı veren okul?
-       Okul programını bilir…
-       Televizyona çıkaran?
-       Onlar ekranda sorumluluk almadığını ilan eder sıyrılır.
-       Herkes kendini kurtarıyor, kabak dinleyicinin başında patlıyor!
-       Böyle… Vatandaş uyanık olacak…
-       Uzman da sağlamda, yurttaşın parasıyla kumar oynuyor… Komisyonunu alıyor.
-       Doğru, ancak ben aynı şeyi başka türlü söylerdim…
-       Ondan eminim, ama yurttaşın uyanık olması sizin söyleminizi sökebilmesi demek değil mi?

Başını önüne eğdi, için için güldü.  


∘∘∘

17 Nisan 2015 Cuma

Gerçeklere Güvenmeyin



Aydınlanma, hayatı fizik laboratuvarı ile karıştırdı; duyguları aklın karşıtı, antitezi gibi gördü. Akıl yürütmeyi yoldan çıkardığına inandı. Kurtulun, dedi duygulardan…
Aydınlanmanın güvenilir bilgisine giden en iyi yol diye Popper’ın (ö: 1994) yöntemi genel kabul gördü.
Gündelik ağızda Popper şöyle diyordu:
Kafanızı çalıştırın, gerçekleri bulun; bulduklarınızın bir gün çürük çıkabileceğini  aklınızdan çıkarmayın… Daha iyisini buluncaya dek onlarla yetinmek zorundasınız!  
Bu arada unutmadan, duygularınızı asla işe karıştırmayın!
Bu yöntem fizikte, kimyada yürüyor, işin içine insan girince çuvallıyor.
Çünkü hayatın içinde bir yerden başlamak zorundasınız. Yaşanmışlıklardan alınan derslerle, kestirimler yapacaksınız yola çıkarken. Bunların gelecekte doğru çıkma olasılığı pek düşük. Mutlaka büyük hatalarınız olacak, düzeltebilirseniz şanslı sayılırsınız; değilse yandınız!
Ya oyunda hile yapacaksınız, ya batacaksınız!
Bu nedenle gözü kara ahmaklar ana yolun has yolcuları oldular kâr garantili –pazar düşmanı- yeni liberal piyasada.

∘∘∘
Duygulara gelince kazın ayağı hiç de söylendiği gibi değil. 
Aydınlanma feci bir hata yaptı!
1990’larda sinirbilimcilerin deneyim ve gözlemleriyle ortaya çıkan gerçek tümüyle tersiydi: Duygular, algı, öğrenme ve karar verme süreçlerinde kritik rol oynuyordu. Onlar olmadan bir arkadaşımızla nerede buluşacağınıza bile karar veremezsiniz.[1]
Günümüzde duyguların öne çıktığı bu anlayışa yeni aydınlanma deniyor, temelinde yatan evrimsel biyoloji…
Bir dostunuzu yanlış yoldan döndürmek mi istiyorsunuz, gerçek diye bildiğinizi tekrarlamanız asla işe yaramaz. Haklı olmazın yeterli değil! Yanlış yola sürükleyen duygulardan daha güçlü bir arzu uyandırmanız gerekir kafasında.
Sigarayı bırakmak için nikotin eksikliğini bastıracak yeni duygulardan yardım aldığınız gibi. Örneğin yoğun spor yaparak beyninizde salgılanan endorfinin, nikotin eksikliğini unutturmasını sağlarsınız.

∘∘∘
Aydınlanma gerçeklere inandı; duyguları aklın düşmanıymış gibi gördüğünden çıkmaz sokaklara saptı. Kendine bakmadan hep karşıyı suçladı.
Rahmetli Aziz Nesin Türk insanının yüzde 60’şı aptal demişti.
Daha sonra “göbeğini kaşıyan adam” geldi…
Enis Berberoğlu yeni gazetesindeki bir yazısında (14 Kasım 2014) şunları yazdı:

“………Yıllarca Faik Öztrak anlattı. Şimdi de Selin Sayek Böke…
Gerçeklere güvendikleri için bağırmıyorlar, aklınıza sesleniyorlar…”

Gerçeklere inanmış aydınlanma aklından örnekler bunlar… Bataklığa saplanmışlar!

∘∘∘
Diyorum ki, hayat fizik laboratuvarı değil, gerçeklere güvenmeyin.
İşe yarar bir duygu ile sarmalanmış değillerse ne kendinizin ne de başkalarının davranışlarında yön belirleyici olur gerçekler.
Fizik’in tersine, gündelik hayattaaydınlanma”nın değil,  “yeni aydınlanma”nın mantığı işe yarar.
Tabii ki yine akla sesleneceksiniz…
Ama bu kez gerçekleri parlak bir “arzu politikası” ambalajına sarıyor olacaksınız; modası geçmiş duyguları bastırabilmek için…




[1] “Descartes’in Yanılgısı”, Antonio R. Damasio, Varlık Yayınları, 3. Basım, s. 205 

13 Nisan 2015 Pazartesi

İçimizdeki Ses



Sabah kalktı, keyifsizdi. “Berbat bir dünya!” dedi, içindeki ses. İstekleri ölmüştü.
Akşam döndüğünde “güzel bir yemek…” diye fısıldadı biri, “ yanında bir de tek rakı…”
Müziği kadife, kokusu baygındı içindeki sesin. Hangi arzusunu öne çekeceğini bilemedi.
İçimizdeki ses deyip geçmeyelim; dahi filozofların çoğu onunla uğraşmıştır. Ne pahasına olursa olsun “düşünmeye cüret edin…” demiş, “özgürleşebilmek için… korkmayın!..”, babalardan biri…
İşin pahasını kilise ve sırtını aşkın aleme dayamış aristokrasi ve kral belirliyormuş.
Zamanla aydınlanma denmiş bu dogmadan kurtulma çabasına.
Doğru düşüncenin doğru eylemi getireceğine inanılmış. Olmuyorsa zorla!...  
Akla uygunluk yerindeymiş, ancak bir pürüz çıkmış: içimizdeki sesler -duygular- akıl yürütmeyi yoldan çıkarıyormuş…
Zararlı otlar gibi bastırılması gerekmiş.

∘∘∘
Soğuk savaşın büyük filozofu, liberalizmin dahi teorisyeni Popper (ö: 1994) insanlara, sevgilileriyle ilişkilerinde bile duyguyu karıştırmamalarını önerdi.
İnsanın doğası” üzerinde düşünülmesini gereksiz buluyor, varoluşsal sorunları “akıldışı entelektüel gevezelik” gibi görüyordu.
“Bu sokaklar” dedi “duygulara çıkıyor, girmeyin!”
Aydınlanma bilimseldi, duygunun (insanın!) yeri yoktu.

∘∘∘
Cumhuriyet’i kuranlar aydınlanmanın ışığında yürüdüler. Daha parlak bir ışık piyasaya çıkmamıştı.
Zamanla bu görüşler tavsadı. Moda değişti.
80’lere çıkarken doğal bilimler uzak ara öndeydi. Sosyal bilimlerin esamesi okunmuyordu.
Amerikalı biyolog, karıncabilimcisi, yeni aydınlanmacı E. O. Wilson’a (d: 1929) göre nedeni şu.
Fizik cansız varlıkları köküne kadar inceliyor: atomlar, daha küçük parçalar... Biyoloji, tıp hücreleri…
Ya ekonomi ve politikada? Herkesin uzmanlığı kendinden… İnsanın doğası, nasıl davrandığı bilinmiyor. Üstelik birbirleriyke konuşabildiği için herkes kendini insanlık uzmanı sayıyor. Yanılgı üstüne yanılgı getiriyor bu.
İnsanın doğasını doğa bilimlerine bağlayarak öğrenmeliyiz.
Wilson’a göre bu  yeni aydınlanma: [1]
1.    Hayatlarımız biyolojinin iki kanunuyla sınırlanmış halde. Biri, canlıların tümü ve yaşamın tüm süreçleri fizik ve kimyanın yasalarına tabidir.

2.    İkincisi, canlıların tümü ve yaşamın tüm süreçleri doğal seçilimli evrim aracılığıyla ortaya çıkmıştır.

3.    Bizi hayvanlar alemi içinde yüksek aşamaya getiren çok düzeyli doğal seçilimdir.

Bir yandan gruplar rekabet eder ve aynı grubun fertleri arasında işbirliği gözeten özellikler avantajlı hale gelir. 

Diğer yandan aynı grubun fertleri bencilce birbirleriyle rekabet eder.

Doğal seçilimin bu iki düzeyi arasındaki zıtlık hepimizi biraz melek biraz şeytan yapmıştır.

∘∘∘
Aydınlanmada duygular akıldışıdır; akla köstek olur.
Yeni aydınlanmada duygular karar vermenin ana unsurudur; onlarsız adım atamayız.
Bir yakınımızı zehirli tutumundan döndürmeye mi çalışıyoruz?
Hayır, dememiz yetmez. Gerçekleri defalarca tekrarlıyor olmamız boşa!  
“Hayır”ı eski duygulanışı bastıracak güçlü bir arzu yaratarak sunmalıyız.
Sigarayı bırakırken, bol spor yaparak nikotin eksikliğini, endorfin, östrojen veya testesteronla boğmak gibi…

∘∘∘
Aydınlanmacılar Cumhuriyet’i kurdu, ancak içimizdeki sese kulak veren yeni aydınlanmacıları yetiştiremedi.
∘∘∘










[1] Yeryüzünün Sosyal Fethi, E. O. Wilson, s. 344, 345

8 Nisan 2015 Çarşamba

Bilginin Kötüsü Neyinden Belli Olur





Domates alırken neye dikkat edersiniz? Şöyle bir bakar, kötüyse bir kenara koyarsınız; değilse torbanıza… İşin sırrı kötü domatesi tanıyabilmekten geçer.  
Bilgi seçmenin yolu farklı değil. Mesele kötüyü tanıyabilmekte. Ama bu iş bozuk domatesi ayırmak gibi kolay olmuyor!
Bilginin pazarı: aile, gelenekler, arkadaşlar, kitaplar, okullar, yazılı görsel türlü çeşit yayımlama aracı, internet… diye bilinir.
Pek doğru değil!
Bunlar ham bilgi kaynakları, bilgi değil enformasyon depoları.
Gerçek bilgi kafamızdaki soruların cevapları.  
∘∘∘

Örneğin yarın yağmur yağacak mı diye düşünürseniz, meteorolojinin tahmini sizin için bilgi olur. Sormazsanız bir demet enformasyondan
Bilginin kötüsü neyinden belli olur?
Sınama sonuçlarından.
Nasıl sınanır bilgi?              
Hiç kimseye gözü kapalı inanmadan, akılla  (mantıkla) tutarsızlığını görerek, veya yaşayıp yanlışlığını gözleyerek
Aşağıdaki noktalara ne denli odaklanırsak çürük bilgiyi daha kolay seçip tuzağa düşmekten paçayı kurtarabiliriz.

1.    Yol ayrımlarında seçimi siz yapmalısınız.
Ancak dikkat! Aynı zamanda ortaya çıkan veya ard arda gelen şeylerden biri diğerinin nedeniymiş gibi gelir. Psikolojik bir tuzak bu!
Sigarayı yeni bırakmış üç arkadaşı kaybettik geçenlerde, tiryakilerde sigarayı bırakmanın kanser yaptığı söyleniyordu!..

2.    Akılcı tutumun akılla karar vermek ve davranmak olduğuna inanılır. Duygular aklın önündeki engellerdir, temizlenmesi gerekir… 

Bu görüş “eski aydınlanma”dan kalmadır, modası epeydir geçti. Yeni aydınlanma şöyle diyor: Duygularımız olmazsa en önemsiz bir konuda bile bir adım ilerleyemeyiz.

Yanlış yollara sürükleyen bir davranışımızı değiştirmek mi istiyoruz? Bir yakınımızı zarar gördüğü tutumundan döndürmeye mi çalışıyoruz?

Yalnızca hayır, dememiz yetmez. Gerçekleri defalarca tekrarlıyor olmamız işe yaramaz, daha çok batarız!

“Hayır”ı eski duyguyu bastıracak güçlü bir duyguyla sarmalanmış  biçimde sunmalıyız.

Sigarayı bırakırken, bol bol spor yaparak nikotin eksikliğini, endorfin, östrojen veya testesteronla boğmak gibi bir şey…

3.    Piyasadaki uzmanlara (!) pek güvenmeyin. Örneğin yatırım uzmanları, borsacılar sizin paranızla riske girer, komisyonlarını garantiye alırlar. Sonunda hayatı  mazeret diye gösterirler!

4.    Sistem hayatınızı parselleyip kâr üretmeye ayarlıdır. Çıkın! Hiç olmazsa cep telefonunuzu faturasıza çevirin!
5.    Kâr-zarar hesaplarınızda zarar kısmına “hayattan kaybedilenler” diye bir madde ekleyin.

6.    Tüketim kısır döngüsü ne kadar erken kırılırsa, hayal kırıklıklarına karşı, yaşamın mucizelerinin büyüsüne kapılmaktan daha etkili bir panzehir olmadığı ne kadar çabuk kavranırsa Tanrı’nın torpilli kulları arasına o kadar erken girilmiş olur.

7.    Bütün bunlar bilginin kötüsünü seçebilmek için.
Sonra? Kötüyü ayıklayacağız, elde kalanı risk alıp kullanacağız! Domateste olduğu gibi…

Her an başımızın belaya girebileceğini unutmadan!

Kurgu böyle!


∘∘∘