Hayat büyük süreksizliktir.
İnanmayan yaşayarak görür.
Bilimler düş kırıklığına
uğratmasın…
En çok mühendisler düşer tuzağa.
Gündelik hayatlarının bilimsel olduğunu düşünür çoğu. Kendilerine, akıllarına,
mantıklarına öylesine güvenirler ki evlerinin yolunu ezberledikleri gibi inanırlar,
yaşamı peynir ekmek yeme kolaylığında anladıklarına.
Kibirli akıl kendi boğazına
ilmiği geçirir ve altındaki tabureyi devirir.
∘∘∘
Tanrı, insanın kafasına aklı sokmuş
ama nasıl çalışacağını –mantığı- gizlemiştir. Doğayı bilirsin, bilenlerden
öğrenirsin; ancak hayatı bilemezsin, başkalarından öğrenemezsin…
Herkes için büyük belirsizliğin içinde
büyük süreksizliktir yaşam…
Onlarca bilinmeyenli bir denklem;
ömrün deneme yanılma ile onu çözmekle geçecektir; başkalarından kopya çekerek
kolayına kaçmanın işe yaramadığını düş kırıklıklarından öğreneceksin…
∘∘∘
Yalnızca sen, kendi hayatını
çözmeye adaysındır.
Ne kadarını çözebilirsen o
kadarına razı olursun.
∘∘∘
Şaşmayın, insanın en çok
yenildiği rakip kendisidir. Aklın varsa gücün vardır, var olmasına ama başın da
belâdadır…
Dünyayı ve zamanı iyi belleyip
hayallerinin yıkılacağı –besbelli- sokaklara dalmamayı başarmak olmalıdır
gündelik yaşamın düsturu.
Nasıl?
Kime anlatacaksın, kendin bile
dinlemezsin dediklerini; kurgu böyledir, yanılmak, hüsran, bilmenin yarısıdır; bedele
razı değilsen gözlerin kapalı gidersin.
∘∘∘
Mühendis büyük süreksizliğe inanmıyor, onun için hayat mesleği gibi belli
sebeplerin bildik sonuçları doğurduğu büyük
devamlılık. Tekdüze akan bir ırmak. Kafası çalışanlar onu istediği gibi
dizginleyebilir.
Eşi liseyi dışardan bitirmiş,
inanıyor inanmasına, ama neye nasıl inandığının ayırdında değil. Kocasına akıl
erdirmeye çalışmıyor. Adamıyla yarışmıyor,-onun- rüzgârına bırakmış kendini
rahat ediyor. Süreksizliğin “hata” dolu patikaları yerine devamlılığın” tekrar”
eden tekdüzeliğinin keyfini sürüyor.
Diğer erkek bir sporcu
–futbolcu…
Çay bahçesinde karşılaşmışlar
zaman öldürüyorlar. Evleri yakın. Trafik dertleri yok. Çay içiyorlar.
Siyaset, zamlar, havaların güvenilmezliği
konuşulmuş.
∘∘∘
Bulanık bir sessizliğin ardından
beklenmedik bir renk kattı masanın havasına mühendis:
“Aklım almıyor ev yapmayı öğrendim
hayatımı kurmayı öğrenemedim; ahmak değilim görüyorum, biliyorum; ama yaşamayı
beceremiyorum. Çok şey istediğimi falan sanmayın…”
Çıkıştı karısı: “Neyi varmış
yaşamının?”
Duymadı adam karısını, sporcuya bakarak
konuşmuştu zaten. Bakışlarını değiştirmedi:
“Doğayı matematikle… Ben işte
burada çuvalladım, hayatımı da böyle evirip çeviririm sandım, bedeli ağır oldu…
Hayatını labaratuvar zannedersen masraflarına dayanman gerekiyor… Siz bakmayın
işletme okullarında sıkılan palavralara, iş riski dedikleri bu değildir; bizim
gibi saf köylü çocukları inanıyor buna…”
Çayından bir yudum aldı kaldığı
yerden sürdürdü, sandalyesinde iyice kaykılmış, bir sporcuya bir bulutlara
bakarak konuşuyordu:
“Bize bunu öğretmediler: Aslında iki
dünya var, biri, nedenle sonucun kol kola girip hiç ayrılmadığı belirtik –açık-
dünya, diğeri içinde yaşadığımız gündelik gerçeklik dünyası…
İlki güvenilir, bilinir;
kuralları değişmez, burada aklınla öğrenir, öğrendin mi, rahat edersin…
İkincisine de akıl gerekir
gerekmesine, ancak garantisi yoktur; tek çıkış vardır o da hislerinle öğrenmek…
Yapmak istediğin bir şey mi var?
Aklına sormuşsun, “Harika!” demiş “müthiş, uzatmadan atla üstüne… Hayır! Orada
dur! Orada durmayı öğren! Yoksa hayal kırıklıklarının acılı yıkımlarıyla baş etmek
için debelenerek harcarsın hayatını.”
∘∘∘
Sporcu dikkatle dinledi, söze
girmek istiyor ama aklını toparlayıp düşüncelerini hizaya sokamıyordu. Mühendisin
nefeslenmesini fırsat bildi:
“Biliyor musun ağabey, sen
açmasaydın söyleme cesaretini bulamazdım. Ben en zor durumlarda topa nasıl
vurmam gerektiğini hislerimle çıkarıyorum. Daha doğrusu, başarılı vuruşlarımda
ne hissettiklerimi hafızama, zihnime, kafama kazımaya çalışıyorum.
Neden o hisleri kaydetmeye
çalışıyorum? Çünkü aynı hisleri tekrar yakaladığımda mutlaka iyi vurabiliyorum.
İyi vurmayı öğrenmenin yolu bu benim için.
Bunu kimseye açamıyordum. Bana uçuk
demelerinden korktum. Senden kuvvet aldım da söyleyebildim. Ne öğrendiysem hislerimle
öğrendim ben futbolda. Bak şuna eminim, hisleriyle öğrenemeyen bir futbolcunun
topla havada buluşup iyi kafa vurabilmesi neredeyse imkânsızdır.
∘∘∘
Mühendis düşüncelerinin
yansımasından mutlu oldu.
“Yahu … sen ne akıllı adammışsın;
ben seni aklı evvel topçunun biri sanıyordum. Biliyor musun, matematik bilimde neyse,
yaşamda his odur; bilginin dili matematik, hayatın dili hislerdir.
Bak şimdi…
Ticaret mi yapacaksın? Diyelim kırtasiye
dükkânı açacaksın veya tavuk çiftliği kurup yumurta satacaksın ya da otel açıp işleteceksin…
Planlarını fizibiliteleri yaptın,
yaptırdın; harika, müthiş, çok kârlı; hem de öylesine bir kârlı ki geciktiğin
her saat paralar çöpe gidiyor…
Ne yapacaksın? Yukardaki sonuçlar
aklın söyledikleri…
Akıl, kartezyen dünyada nesneler –öznenin
incelediği insan dışındaki diğer varolanlar (zuhanden ve forhanden[1])- için yeterlidir. İş insana
gelince pek güvenilmez akla, dikkatli olmalısın…
Yapacağın işi yalnızca akılla
sınamak yetmez; hislerine de danışman gerekir.
Aklını ve hislerini ortaklaşa çalıştırarak
yön bulursun.
∘∘∘
Kârlı diye bir iş yapmaya karar mı
verdin?
Her şeyi bırak bir süre kendini
dinle, kendini gör yaşamın içinde planlarda gözükmeyen işleri yaparken; mal
alırken, hizmet ederken, paranı almaya çalışırken, işçi çalıştırırken, yorgun
yorgun evine dönerken, sabah erkenden kalkıp işe giderken, başın sıkıntıya
girdiğinde kafanı ellerinin arasına alıp çıkış yolu bulmaya çalışırken…
Duydukların hislerindir…
En az iki ay, düşündüğün işi
kafanda yap, bak bakalım duyguların yaşam yelkenlerini dolduruyor mu?
Şunu söyleyebilirim, en az yüzde elli
olasılıkla düşündüğün işten vazgeçersin…”
∘∘∘
Mühendisin karısı ikinci çayı
söyledi.
“Çay içer misiniz?” diye ortaya
sordu. Cevap alamadı.
Mühendis sağ eliyle saçlarını oğuşturuyordu,
bakışları bulutlarda kaybolmuştu. Futbolcu, hep saygı duyduğu mühendisle ilk
kez anlayarak aynı fikirde olmanın keyfini çıkarıyordu.
Büyük süreksizlik bahar güneşi
öncesi ani bir pus gibi kucaklamıştı hepsini. Futbolcu onlarca hata ardından
yarattığı bilginin doğrulanmasının güveniyle hayatın endişe dalgalarının
tepesine tırmanmıştı. Süreksizliğin sırrını çözenlerin huzuru gönlünü
doldurmuştu.
Mühendis ne yapılacağını bilen
ancak bir türlü yapamayanların ezikliğiyle bulutlara bakakalmıştı. Biliyordu, “yaşam
hakkında hata yaşam için zorunluydu…” Şiir yazmaya benziyordu hayat “şiir
hakkında hata da şiir yazmak için zorunluydu…” [2]
Büyük süreksizliğin kurallarıydı
bunlar, hayatın olmazsa olmazları…
Ama mühendis eğitimden
lanetliydi, yaşamı mühendislikle karıştırıyordu; hayatın bir devamlılık olduğu
içine işlemişti… Aklına yatsa bile hata yapacağını bilerek adım atamıyordu. Hatalı
beton dökülür müydü? Bütün eğitimi hata yapmamak üstüneydi.
Mühendisin karısı adamının seline
kapılmış gidiyordu. Kafası rahattı. Son çayını afiyetle yudumluyordu.
∘∘∘
[1]
Heidegger (ö. 1976); Alman filozof, zuhanden, forhanden ve desein, varolan
grupları…
[2]
Harold Bloom (d. 1930); Amerikalı edebiyat eleştirmeni, “Etkilenme Endişesi”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder