15 Mayıs 2018 Salı

Büyük Süreksizlik





Hayat büyük süreksizliktir.

İnanmayan yaşayarak görür.

Bilimler düş kırıklığına uğratmasın…

En çok mühendisler düşer tuzağa. Gündelik hayatlarının bilimsel olduğunu düşünür çoğu. Kendilerine, akıllarına, mantıklarına öylesine güvenirler ki evlerinin yolunu ezberledikleri gibi inanırlar, yaşamı peynir ekmek yeme kolaylığında anladıklarına.

Kibirli akıl kendi boğazına ilmiği geçirir ve altındaki tabureyi devirir.
∘∘∘


Tanrı, insanın kafasına aklı sokmuş ama nasıl çalışacağını –mantığı- gizlemiştir. Doğayı bilirsin, bilenlerden öğrenirsin; ancak hayatı bilemezsin, başkalarından öğrenemezsin…

Herkes için büyük belirsizliğin içinde büyük süreksizliktir yaşam…

Onlarca bilinmeyenli bir denklem; ömrün deneme yanılma ile onu çözmekle geçecektir; başkalarından kopya çekerek kolayına kaçmanın işe yaramadığını düş kırıklıklarından öğreneceksin…
∘∘∘


Yalnızca sen, kendi hayatını çözmeye adaysındır.

Ne kadarını çözebilirsen o kadarına razı olursun.
∘∘∘


Şaşmayın, insanın en çok yenildiği rakip kendisidir. Aklın varsa gücün vardır, var olmasına ama başın da belâdadır…

Dünyayı ve zamanı iyi belleyip hayallerinin yıkılacağı –besbelli- sokaklara dalmamayı başarmak olmalıdır gündelik yaşamın düsturu.

Nasıl?

Kime anlatacaksın, kendin bile dinlemezsin dediklerini; kurgu böyledir, yanılmak, hüsran, bilmenin yarısıdır; bedele razı değilsen gözlerin kapalı gidersin.
∘∘∘


Mühendis büyük süreksizliğe inanmıyor, onun için hayat mesleği gibi belli sebeplerin bildik sonuçları doğurduğu büyük devamlılık. Tekdüze akan bir ırmak. Kafası çalışanlar onu istediği gibi dizginleyebilir.

Eşi liseyi dışardan bitirmiş, inanıyor inanmasına, ama neye nasıl inandığının ayırdında değil. Kocasına akıl erdirmeye çalışmıyor. Adamıyla yarışmıyor,-onun- rüzgârına bırakmış kendini rahat ediyor. Süreksizliğin “hata” dolu patikaları yerine devamlılığın” tekrar” eden tekdüzeliğinin keyfini sürüyor.

Diğer erkek bir sporcu –futbolcu… 

Çay bahçesinde karşılaşmışlar zaman öldürüyorlar. Evleri yakın. Trafik dertleri yok. Çay içiyorlar.

Siyaset, zamlar, havaların güvenilmezliği konuşulmuş.
∘∘∘


Bulanık bir sessizliğin ardından beklenmedik bir renk kattı masanın havasına mühendis:

“Aklım almıyor ev yapmayı öğrendim hayatımı kurmayı öğrenemedim; ahmak değilim görüyorum, biliyorum; ama yaşamayı beceremiyorum. Çok şey istediğimi falan sanmayın…”

Çıkıştı karısı: “Neyi varmış yaşamının?”

Duymadı adam karısını, sporcuya bakarak konuşmuştu zaten. Bakışlarını değiştirmedi:

“Doğayı matematikle… Ben işte burada çuvalladım, hayatımı da böyle evirip çeviririm sandım, bedeli ağır oldu… Hayatını labaratuvar zannedersen masraflarına dayanman gerekiyor… Siz bakmayın işletme okullarında sıkılan palavralara, iş riski dedikleri bu değildir; bizim gibi saf köylü çocukları inanıyor buna…”

Çayından bir yudum aldı kaldığı yerden sürdürdü, sandalyesinde iyice kaykılmış, bir sporcuya bir bulutlara bakarak konuşuyordu:

“Bize bunu öğretmediler: Aslında iki dünya var, biri, nedenle sonucun kol kola girip hiç ayrılmadığı belirtik –açık- dünya, diğeri içinde yaşadığımız gündelik gerçeklik dünyası…

İlki güvenilir, bilinir; kuralları değişmez, burada aklınla öğrenir, öğrendin mi, rahat edersin…

İkincisine de akıl gerekir gerekmesine, ancak garantisi yoktur; tek çıkış vardır o da hislerinle öğrenmek…

Yapmak istediğin bir şey mi var? Aklına sormuşsun, “Harika!” demiş “müthiş, uzatmadan atla üstüne… Hayır! Orada dur! Orada durmayı öğren! Yoksa hayal kırıklıklarının acılı yıkımlarıyla baş etmek için debelenerek harcarsın hayatını.”
∘∘∘


Sporcu dikkatle dinledi, söze girmek istiyor ama aklını toparlayıp düşüncelerini hizaya sokamıyordu. Mühendisin nefeslenmesini fırsat bildi:

“Biliyor musun ağabey, sen açmasaydın söyleme cesaretini bulamazdım. Ben en zor durumlarda topa nasıl vurmam gerektiğini hislerimle çıkarıyorum. Daha doğrusu, başarılı vuruşlarımda ne hissettiklerimi hafızama, zihnime, kafama kazımaya çalışıyorum.

Neden o hisleri kaydetmeye çalışıyorum? Çünkü aynı hisleri tekrar yakaladığımda mutlaka iyi vurabiliyorum. İyi vurmayı öğrenmenin yolu bu benim için.

Bunu kimseye açamıyordum. Bana uçuk demelerinden korktum. Senden kuvvet aldım da söyleyebildim. Ne öğrendiysem hislerimle öğrendim ben futbolda. Bak şuna eminim, hisleriyle öğrenemeyen bir futbolcunun topla havada buluşup iyi kafa vurabilmesi neredeyse imkânsızdır.
∘∘∘


Mühendis düşüncelerinin yansımasından mutlu oldu.

“Yahu … sen ne akıllı adammışsın; ben seni aklı evvel topçunun biri sanıyordum. Biliyor musun, matematik bilimde neyse, yaşamda his odur; bilginin dili matematik, hayatın dili hislerdir.

Bak şimdi…

Ticaret mi yapacaksın? Diyelim kırtasiye dükkânı açacaksın veya tavuk çiftliği kurup yumurta satacaksın ya da otel açıp işleteceksin…

Planlarını fizibiliteleri yaptın, yaptırdın; harika, müthiş, çok kârlı; hem de öylesine bir kârlı ki geciktiğin her saat paralar çöpe gidiyor…

Ne yapacaksın? Yukardaki sonuçlar aklın söyledikleri…

Akıl, kartezyen dünyada nesneler –öznenin incelediği insan dışındaki diğer varolanlar (zuhanden ve forhanden[1])- için yeterlidir. İş insana gelince pek güvenilmez akla, dikkatli olmalısın…

Yapacağın işi yalnızca akılla sınamak yetmez; hislerine de danışman gerekir.

Aklını ve hislerini ortaklaşa çalıştırarak yön bulursun.
∘∘∘


Kârlı diye bir iş yapmaya karar mı verdin?

Her şeyi bırak bir süre kendini dinle, kendini gör yaşamın içinde planlarda gözükmeyen işleri yaparken; mal alırken, hizmet ederken, paranı almaya çalışırken, işçi çalıştırırken, yorgun yorgun evine dönerken, sabah erkenden kalkıp işe giderken, başın sıkıntıya girdiğinde kafanı ellerinin arasına alıp çıkış yolu bulmaya çalışırken…

Duydukların hislerindir…

En az iki ay, düşündüğün işi kafanda yap, bak bakalım duyguların yaşam yelkenlerini dolduruyor mu?

Şunu söyleyebilirim, en az yüzde elli olasılıkla düşündüğün işten vazgeçersin…”
∘∘∘


Mühendisin karısı ikinci çayı söyledi.

“Çay içer misiniz?” diye ortaya sordu. Cevap alamadı.

Mühendis sağ eliyle saçlarını oğuşturuyordu, bakışları bulutlarda kaybolmuştu. Futbolcu, hep saygı duyduğu mühendisle ilk kez anlayarak aynı fikirde olmanın keyfini çıkarıyordu.

Büyük süreksizlik bahar güneşi öncesi ani bir pus gibi kucaklamıştı hepsini. Futbolcu onlarca hata ardından yarattığı bilginin doğrulanmasının güveniyle hayatın endişe dalgalarının tepesine tırmanmıştı. Süreksizliğin sırrını çözenlerin huzuru gönlünü doldurmuştu.

Mühendis ne yapılacağını bilen ancak bir türlü yapamayanların ezikliğiyle bulutlara bakakalmıştı. Biliyordu, “yaşam hakkında hata yaşam için zorunluydu…” Şiir yazmaya benziyordu hayat “şiir hakkında hata da şiir yazmak için zorunluydu…[2]

Büyük süreksizliğin kurallarıydı bunlar, hayatın olmazsa olmazları…

Ama mühendis eğitimden lanetliydi, yaşamı mühendislikle karıştırıyordu; hayatın bir devamlılık olduğu içine işlemişti… Aklına yatsa bile hata yapacağını bilerek adım atamıyordu. Hatalı beton dökülür müydü? Bütün eğitimi hata yapmamak üstüneydi.

Mühendisin karısı adamının seline kapılmış gidiyordu. Kafası rahattı. Son çayını afiyetle yudumluyordu.
∘∘∘



[1] Heidegger (ö. 1976); Alman filozof, zuhanden, forhanden ve desein, varolan grupları…
[2] Harold Bloom (d. 1930); Amerikalı edebiyat eleştirmeni, “Etkilenme Endişesi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder