13 Aralık 2015 Pazar

Hayat ve Piyasa



İnsan,  her şeyi anladım diye külyutmaz bilge havalarına girdiğinde, uçurumun kenarında şeytanla dans ettiğini anlamıyor.
Dağlara tırmanan hayalleri  yalancı coşkularla şişiriyor yelkenlerini.
On yıl kadar önce böyle bir girdapta kaybolmuştum: Hayat ve gündelik hayat –piyasa- eş anlamlıydı benim için; kuşkum kalmamıştı, daha iyi bir gündelik hayat, daha iyi bir dünya demekti…
∘∘∘

Gündelik hayat ise para değil mi?.
O halde para kazanmanın en mantıklı ve onurlu yolunu insanlara ve şirketlere tanıtabilirdik.
Yola koyulduk.
Bir fizik doktorunun tasarladığı ve tüm dünyada tanıtılan yöntemi öğrendik.
Biri çeviri, ikisi telif üç kitap yayınladık (blog’umda “kitaplarım” bölümünde görebilirsiniz).
Başladık tanıtmaya ve uygulamaya. Şirketlerde…
Beş yıl sürdü…
∘∘∘

Sonuç: tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de piyasa yeni yönteme ölümüne direniyordu…
Sistemi tasarlayanlar şaşkındı, asıl işlerini bırakmış, piyasa mantığını çözmeye çalışıyorlardı.
Tanıttıkları yöntemin rekabet gücü üç-dört misli yüksek, matematiksel mantık’ı kusursuzdu…
Hem kabul ediyor; hem istemiyordu piyasa!
Hâlâ öyle…dünyada uygulama % 1 bile değil!
∘∘∘

Anladık ki, gizemli hayat kasabasının yalnızca bir caddesidir piyasa.
Hayat’la Piyasa’nın ne hedefi ne de mantığı birbirine benziyor.
Hayatın hedefi bilgelik. Hayat ve ölüm korkularını bilgelikle bastırmak… Felsefeyle aynı.
Dünya ile baş edebilmek için bilgelikten başka neyimiz var?
Gündelik hayatın amacı ise sağ kalmak, güvenli olmak, korkuları para ve güçle alt etmek…
∘∘∘

Hayat, Felsefe ve Fizik’in yaptığı gibi matematik mantığı kullanıyor.[1]
Gündelik Hayat ise düşünmeyi sevmiyor, alışkanlıklarını yineleyince güvende hissediyor[2]…  
Patronlar keyfi davranabilmenin saltanatını asla terk etmiyor.
Piyasa, insanı kölelikle, zorbalık arasında seçime zorluyor.
∘∘∘

Aslında yaşam kendi başına yeterince doyurucu…
Anlam aramak için ne mesleğe, ne ilerlemeye, ne büyümeye  ihtiyacımız var.
Günümüzde bilim Gündelik Hayat’a çalışıyor.
Teknoloji hayat pahasına üretiliyor.
∘∘∘



[1] Tümdengelim (Deduction)
[2] Tümevarım (Induction)




6 Aralık 2015 Pazar

Kime Güveneceğiz





Bu kadar çalışıyorsun, vergi veriyorsun, sorumluluklarının farkındasın, bal gibi hak ediyorsun: güvenecek, sırtını dayayacak birileri, bazı kurumlar olması gerekiyor.
Görevlerini yerine getirmişsin. Başını yastığa koyunca kime güveneceğini bilerek huzur içinde uymaya hakkın yok mu?
……
Kusura bakma ama yok!
Hiç  olmamalıydı. Aksini düşündüysen kendine haksızlık yapmışsın!
∘∘∘

Adil bir toplumda, olabildiğince mutlu bir insan teki (birey) olmak değil mi istediğimiz?
Anlaştık:

1.    Adil toplumu da, kendi özgelişimini (mutluluk) de ancak sen –başkalarından bir şey beklemezsen- başarabilirsin. Hangisine ne kadar zaman ayıracağın sana kalmış…

2.    İçine düştüğünüz toplumun kalıplarına dökülmek istiyor musunuz? Kararınızı vermeden önce ayağınızı sıkan ayakkabıya tahammül edebileceğiniz süreyi kestirmelisiniz. Aldırmayıp evet derseniz, bilin ki, fikrinizi değiştireceğiniz  ilk kavşağa dek sürecektir sarhoşluğunuz.

Bu kavşak kendinizi seyredeceğiniz aynadır;  Allah’ın sevgili kuluysanız, yaşarken, gerçekten talihsizseniz ancak ölümle yüz yüze gelince elinize alırsınız aynayı.

3.    Önerilen kalıplarda bunalıyorum diyorsanız, ne esareti ne de zorbalığı kabul ediyorsunuz demektir. Özerklik arıyorsunuz… Zor zanaatin peşindesiniz.

4.     Özerklik, bilgelik ve yetenek ister.

5.    Bilgelik, hiçbir şarlatana aldırmadan, hayatı, kendiniz için yeniden tanımlamanızla başlar.

Bunların içinde bilimin soytarıları, gündelik hayatın Tanrı’ları (!) uzmanlar da vardır. 
       
6.    Paçanızdan akmıyorsa eğer, yetenek’i kendinizle baş başa kalarak tırnaklarınızla kazıyıp gıdım gıdım çıkarmanız gerekebilir.

Sihirli kelime kendinizle hoşnut olmaktır.
  
7.    Yalnız kalmak, güvenlik korkularını atmak, canın isteyince ölmek özgürlüğünü elden bırakmamak, hayat korkusundan sıyrılmak ve sağduyunun önerdiği kalıplara kuşku ile bakmak… 

8.    Ciddiye aldıkça battığınızı anladığınız hayatı tepeden görmek…

9.     “Kaderini severek” kendini istediğin olumsallıklara –önerilenlere değil- açmak ve her gün daha iyi bir benlik’e doğru yol almaktır…

10.  Tutunduğunuz “anlamlı” yaşamın büyüsüyle, sağ kalma güdüsüne esir olmaktan (hayat ve ölüm korkusundan) kurtulur, güvence aramazsınız.

Var mısınız?
   

∘∘∘

23 Kasım 2015 Pazartesi

Doğru Hayat




Bilgelik, hayatın amacı ve mutlak sonucu
Ölümle yüzleşen herkes bilgeleşir.
Yaşarken doğru hayat’ı bulup bilgeleşmek ise zor zanaattir. Her şeyi aklın ışığında görüp tutarlı davranabilmek…
∘∘∘
Aristokrasi hastalandı, burjuvazi doğdu: Eşitlik, özgürlük, kardeşlik…
İktidar göklerden yere indi; akıl egemen oldu.
250 yıl geçti. Bugün Burjuvazinin (kapitalizmin) aklı hasta.
Ne doğacak kimse bilmiyor.
Neyin doğmayacağı biliyoruz: Sosyalizmin aklının denenip çuvallayan biçimi…
∘∘∘
Sermaye II. Harp sonrası para kazanırken doğru yaşam’ın önünü kesmemeye özen gösteriyordu. Sıkışınca varlık nedenini unuttu kazan da nasıl kazanırsan kazan devri başladı: Sahnede Başkan Reagan ve Demir leydi Thatcher vardı…
Bizden Turgut Özal oyuna katıldı. ‘Enseyi karartmayın’ diye öğüt veren  Türk bilge  enseyi karartmış oyuna alkış tutmuştu.  
Elleri havada olanlar arasında bendeniz de vardım; nihayet yolumuzu bulmuştuk! Devletçilikten kurtulacaktık!
Şimdi.
‘Cennet’ olacağı vaat edilen küresel köy sığınmacı akını altında.
∘∘∘
Sistem kötü ‘hayatlar’ üretirken insan teki (birey) ne yapacak?
Aradığı ‘iyi hayat’ın aslında ‘doğru hayat’ olduğunun farkına varacak!
 Hapsolduğumuz zindanların çimentosu yaşam korkumuz. Sandığımızın aksine ölümden çok hayattan korkuyoruz.
İçinizdeki güvenlik endişesini dinleyin, coşkunuzu nasıl emip tükettiğini hissedeceksiniz.
∘∘∘
Ölüm korkusu arıza yaratır elbette kafanızda; ama kolay atlatılır, ‘siz varken ölüm yoktur, ölüm varken de siz’. Karşılaşmayacağınız bir tehlikeden korkmak için budala olmak gerekir..
Hayat korkusu bu denli kolay atlatılamaz. Otomatikman doğru bellediklerinizi  örselemekten çekinmemeniz gerekecektir..
Örneğin kimse sizi yaşamaya zorlayamaz! İstemezseniz çeker gidersiniz! Bu kavşakta yanlış yola girerseniz özgürlüğü unutun! Esas olan ‘intihar etme özgürlüğü’ne sahip olabilmek. Böylelikle daha coşkuyla yaşar; inanması güç ama diğerlerine göre daha az intihar etmeyi düşünürler…
Daha cesurca yaşama sarılırlar, korkularını atmışlardır…
∘∘∘
Hayat öyle tuhaf bir yolculuk ki: ‘Ciddiye alınamayacak kadar önemli.’
Fazla ciddiye alıp ille de yaşayacağım dedin mi,  .oku yedin!
∘∘∘
Günümüz biliminde fen bilimleri saltanatı var. Sosyal ve beşeri bilimler yerinde sayıyor! Fizik, kimya, biyoloji, ‘İnsanın doğası’ meselesini  ne zaman ki sosyal bilimlerin elinden alır ve bir sonuca vardırır; o zamana kadar bekleyeceğiz…
Sorun, o zamana dek insanın insaniyetini kaybetmemek için ne yapacağıdır.
Bilgi, ‘bilgelik pahasına’ üretiliyor.
Bilgi arttıkça ‘doğru hayat’ azalıyor.
Örnek : Prof. Celal Şengör!
İş başa düşüyor: bilime rağmen bilgelik aramak…
∘∘∘


23 Ekim 2015 Cuma

Sahtekâr Gündelik Hayat




Ahlakla, akılla, adaletle, gerçekle ilgilenmeyen. Aldatan, hep ayakta kalmanın peşinden giden.
Gündelik hayat sokak. Sokak  güç, uyanıklık, üste çıkmak...
Hayata atılmak, sahtekârlık stajına başlamak...
Hayat adamı, sahtekârlığa uyum sağlamış kişi.
Hepimiz derece derece bulaşır ve göz yumarız sahtekârlığa; farkımız, temiz olduğumuza  kendimizi ikna ederken tuttuğumuz yol.
∘∘∘

Gündelik hayatta anlam aranmaz, nasıl yaşanacağı apaçık ortadadır; kime sorsanız söyler!
Dinlediklerinize kafanız basmıyorsa ya bunalıp oturacaksınız, hayatın size nasıl yaşanacağını öğretmesini bekleyeceksiniz, ki buna ömrünüz yetmeyebilir; ya da yeni bir yol bulmak için kolları sıvayacaksınız.
Yaşamaya değer, içinde zamanın tik-taklarını duymadığınız…
İkinci seçeneğe yönelirseniz, eski doğrularınızı, yanlışlarınızı çöpe atıp baştan alacaksınız.
∘∘∘

Her gün yeni bir maceraya uyanır, daha farklı bir “ben” ve daha “adil bir toplum” için yürüyüşe geçeriz.
Hangisine ne kadar omuz vereceksiniz size kalmış; ancak toplum adalete yönelmezse kendinize giden yollar tıkanacaktır.   
∘∘∘

Hazin olan, hayatınızı yoluna koyarken, ne yapacağıza nasıl yaşayacağınıza karar verirken güvenip sırtınızı verdiğiniz “bilgi”nin pek işinize yaramamasıdır.
Güvenilir bilgiyi fen bilimleri üretir. Bilgiyi teknolojiye dönüşmüş haliyle kullanan şirketler ve hükûmetlerdir. Hayatın içinde bilim adamlarının bilgisiyle değil şirketlerin kullandığı “teknoloji”siyle karşılaşırsınız.
Unutmayın, bilginin kullanımını (teknoloji) bilim zannetmek gibi bir yanılsama içinde yaşıyoruz.
∘∘∘

İnsana ve topluma hayat bilgilerini beşeri bilimler ve sosyal bilimler sunuyor. Bunlar ne yazık ki “yasa arayan deneysel bilimler değil, anlam arayan yorumsal bilimler”dir.
Bilgi değil yorum verirler: “Şunları” yaptık böyle oldu, “bunları” yaparsak sonuç şu olur…
Nasıl sınarız söylenenleri? Deneyip sonuçlarına katlanarak! Bu aslında sınayamayız, gözü kapalı uygularız demektir.
Olan biten bal gibi hayatın bize nasıl yaşanacağını kafamızı duvarlara çarpa çarpa öğretmesidir.
∘∘∘

Ne kalıyor elimizde, hayatımızı yoluna koymak isterken: içe dönmek, kendimizi keşfetmek, hatta daha ileri gidip icat etmek. Hissettiklerimize güvenmek, duygularımızın pusulasına özenle dikkat kesilmek.
Neşe ve güç verenler, doğrularımız; küçülten alçalmış hissettirenler, yanlışlarımız
∘∘∘

Şaşırıp kalır, nefessiz kaldığınız sudan kafanızı ilk çıkardığınızda içinize çektiğiniz havanın verdiğine benzeyen tuhaf bir enerjiyle dolarsınız. Hafiflemiş hissedersiniz, gereksiz yükleri silkinip atmışsınızdır.
Nedir olan?
Gündelik yaşamın mantıksızlığını, sahteciliğini, sahtekârlığını keşfettiniz.
Mantıksız (irrasyonel) yaşama mantık biçmeye çalıştığınız çıkmaz sokağı bırakıp tepeleri karlı dağlara yönelen ana yola çıktınız.
Yüzünüzü teknolojiden “bilgelere” çevirdiniz; bilimin doğayı açıklayayım derken yok ettiği bilgeliğe
Dayanağınız: şiir, edebiyat, müzik, konuştuğunuz dil, kafanızdaki düşünceler, kendi yorumladığınız tarih.
∘∘∘

Ölüm mü?
Onu da pek dert etmemeli.
Kimse fazlasını zorlayamaz istediğimiz anda evrenin düzensizliğine geri döneriz.
Zor yok, zorlama yok!
Akıl, gelenekler ne derse desin; intiharı en fazla önleyen, intihar etme özgürlüğünden vazgeçmemektir.
∘∘∘


4 Ekim 2015 Pazar

Arıza Nerede




Alman filozof Kant (ö: 1804) büyük Lizbon depremini (1755) dine gönderme yapmadan açıklamaya çalıştı. Söyledikleri yanlıştı; ancak yöntemi sekülerdi.
Aydınlanma’nın temelindeki  en güvenilir harçtır Kant.
Aydınlanma akılcılığı, din adamının (papazın, imamın…) yerine bilim insanını koydu. Tanrı’yla ilişkideki papaz gitti, realite ile bağlantı kurmaya çalışan seküler akıl geldi.
Son sözü söyleyen otoritenin tahtında oturan ‘akıl’, hâlâ  saltanatını sürdürüyor. Gel gör ki,1980’lerden bu yana, Doğu’da, Batı’da ve Orta’da işler iyi  diyenlerin sayısı  genelevdeki bakire sayısına yaklaşıyor.
İnsanın akıl yerine koyabileceği başkaca bir aracı olmadığına göre bu işte bir arıza olmalı!
∘∘∘

Bilim deyince her şey aynı torbaya atılıyor. Fen bilimleri, sosyal bilimler, insan bilimleri… Kısaca doğanın, toplumun ve insanın üstüne üretilen bilgiler…
Hepsi aynı düzeyde “bilim”miş gibi algılanıyor. Bilimse hepsi bilim, bilgiyse hepsi bilgi diye kabul etmişiz.
Bunun temel nedeni hepsinin üniversitelerde dükkan açmış olması.
Aslında durum göründüğü gibi değil.
Bilgiyi üreten fen bilimleri. Bilginin saygınlığının altında da fizikin, kimyanın, biyolojinin imzası var.
Peki dünyayı kim değiştiriyor? Sosyal bilimler: Siyaset, ekonomi, business (iş) yönetimi… Ve de insan bilimleri: Tarih, din, felsefe, sanat
Neden mi? Fen bilimlerinin bulguları üstünde yükselen teknolojiyi kim kullanıyor?
Siyaset ve business (iş) değil mi? Hem de kol kola.
∘∘∘

Ne fark var aralarında, fenle sosyalin?
İnsanın sosyal konulara merakı sonradan çıkma Sokrates’le birlikte… Ondan önceki bilim adamları derdi yanlızca doğayı açıklamaktı.
Celal Şengör Hoca bu nedenle Socrates’i hiç sevmez! İşleri karıştırdı gereksiz konuları gündeme aldı diye.
Tek tek insanların yaşamını dert etmezseniz hayat güllük gülüstanlık oluyor.
Fen bilimleri yasa arayan deneysel bilimler. Yeni yasa gelince eskilerinin hükmü kalmıyor. Çöpe gidiyor. Sonuçlardaki kesinlik buna izin veriyor.  
Sosyal bilimler ise “yasa arayan deneysel bilimler değil, anlam arayan yorumsal bilimler.”
Anlayacağınız biri olguları açıklayan BİLGİ (bilim), diğeri YORUM.
Yerçekimi kuramı olguyu açıklar, oysa tarih yazanın yorumudur.
∘∘∘

Bakın bir bilim insanı ne diyor. “Bilimin ne olduğunu anlamak istiyorsanız, her şeyden önce onun kuramlarına ya da bulgularına ve kesinlikle de onu savunanların neler söylediklerine bakmayıp onu uygulayanların neler yaptıklarına bakmalısınız.
Arızayı gösterebildim mi bilmiyorum.
Uygulayıcılardan birinin açık yüreklilikle söyediklerini dinleyin: “Dünyanın neresinde iş yaparsanız, maalesef uygarlık ile doğanın çelişkisi var. Bunun önüne geçilemez.”
Söyleyen bir CEO, en üst düzey iş yöneticisi.
“Uygarlık” dediği elindeki teknoloji, yani bilim. Doğa dediği ise bize hayat veren gezegenimiz.
Soru şu: Buna bilim (uygarlık) diye saygı mı duyacağız, yoksa yanlı bir yorum diye karşı mı duracağız?
∘∘∘









13 Mayıs 2015 Çarşamba

Teknoloji - Hayat Çatalı




Teknoloji, işe yarar  bilginin kristalize olup vitrinleri doldurması… Kullanan, izleyen, seyreden herkesin bilgiye imanı tazeleniyor.
Bilgiyi üniversiteler, araştırma merkezleri üretiyor, teknolojiyi şirketler sunuyor.
Bu nedenle zamanımızın melekleri üniversiteler ile şirketler.
∘∘∘

Bunda bir sakınca var mı?
Var:
Farkına  bile varmayız; “teknoloji – hayat” çatalı karşısında düşüncelerimize inme iner, hipnotize oluruz, zihnimiz çarpılır.
Şöyle:
Teknoloji, temel bilimlerin –talep olmadığı için bizde bazı üniversitelerde kaldırılan: fizik, kimya, biyoloji, matematik- çocuğudur. Sınanmıştır, yarı yolda bırakmaz…
Bilgisayar, televizyon, akıllı telefonlar, sağlık sektöründeki tedavi araçları…
Dokunan, etkilenen, insan olmaktan onur duyar.
∘∘∘

Gel gör ki bildiğimiz teknolojiler, ne yapacağınızı biliyorsanız, yalnızca nasıl yapacağınız konusunda yardımcı olabilirler.
Mühendisseniz hesaplarınıza, yönetici iseniz gündelik işinize…
Bilmiyorsanız, oyun oynarsınız teknolojilerle…
Tabii ki o da bir şeydir!
Gündelik hayatta geçim ve mutluluk sorularına dolaysız yanıtları yoktur.
∘∘∘

Neyi nasıl yapacağımıza yardım eden teknolojileri uzmanlardan öğreniriz.
Uzmanlara karşı içimizdeki tehlikeli güven(!) böyle oluşur…
Gündelik hayatta ne yapacağımızı öğrendiğimiz uzmanlar yok mudur, vardır var olmasına; ancak –dikkat edelim-  bunların teknolojilerinin temel bilimlerle akrabalığı bulunmaz.
Sosyal bilimlere yakındırlar…
“Teknoloji – hayat” çatalının hipnoz etkisi aslında sosyal ve temel bilimleri karıştırmanın şarhoşluğudur.
∘∘∘

Ekonomistler, borsa ve yatırım uzmanları, fon yöneticileri, türev finansal enstrüman satıcıları, hangi şirkette olursa olsun çalışan yöneticiler, siyasal analizciler, politikacılar…
Tümü gündelik hayatın içindeki uzmanlardır
Teknoloji satar, danışmanlık yapar veya uygularlar.
Mühendisten, doktordan, cerrahtan, bilgisayar yazılımcısından farkları sosyal teknoloji kullanmalarıdır.
“Teknoloji – gündelik hayat” sapağında aklımız karışınca sosyal bilim uzmanlarının teknolojilerini örneğin mühendislik –temel bilim- teknolojisi kadar güvenli sanırız
Başlıktaki çatalın tehlikesi buradan gelir.
∘∘∘

Adam teknoloji – hayat çatalındaki sarhoşluğun farkına varıyor…
Günlerce düşünüyor nasıl savuşturacağını bu hipnozun başına saracağı belaları.
Sonunda aşağıdaki düsturları edinmiş:

Hiçbir ekonomistin, politikacının, yöneticinin iddiasını sınayamazsınız, yanlışlığını gösteremezsiniz… Ama…diye başlar kendilerini temize çıkarırlar…
Size sorunuzun yanıtı gerçekleri anlatmak yerine, kârlarını ve alacakları oyları düşünerek konuşurlar.
Onları dinle, ama kararı kendi kafanla ver; başının çaresine kendin bakmak zorundasın!

∎"Bilim” diye satılanlar seni yanıltmasın, sınanamayan şeyden bilim olmaz! Tümü kobay olarak seni kullanır. İddiaları senin hayatınla test edilir.
Geçmişine bak açıkça görürsün… Hayatının, diyelim, on yılını verirsin,  dinlediklerinin işe yaramadığını o zaman anlarsın!

Çıkarlarını anlayarak bulmak zorundasın, başkalarına yaslanarak rahat edemezsin…

Size de uyar mı?
∘∘∘




3 Mayıs 2015 Pazar

Sistem




Su” denizdeki balıklar için neyse, bizim için “sistem” o.  
Önce eylem vardı, der sistem.
Kazanmak ve biriktirmektir, eylem.
Eskiden işin tutar tarafı vardı; sistem ışıldadıkça çevrenizdeki mutlu gülücükler çoğalırdı.
Şimdi büyüme kanserli, büyümeme savaş hali!
Devir değişti, kazanmanın özü olan “sistemin mantığı” ile ilk hayat stajında tanışıyor, anlamaya çalıştıkça afallıyorsunuz.  
Kapitalist akıl, ite-kaka sürüklediği evliliğini sona erdirmiş, her türlü “mantıktan” boşanmış gözüküyor.[1]
Akıldışılık öylesine alıp başını gitmiş ki, ”reklamlar”, “yapılmayacaklar” listesi gibi.
Sistemden kaçan kurtuluyor.  Ancak çıkabilene aşk olsun!
∘∘∘

Adam yorgun argın geldi evine. Elindeki raporu bitirmesi gerekiyordu. Alel acele oturdu, tam başlayacak telefon…  Yine o lanet şirket…
Kaçıncı kez çaldı bugün; belli ki makine, otomatik arıyor.
Ardından bankalar başladı, telefon şirketi onu  izledi, sonunda televizyon firması…
Önce eylem vardı, düşünceye aldırmıyordu sistem
Çıkmak lazımdı, ama nasıl?
∘∘∘

Geçen ay cep telefonuna yıllık ücretten fazla ceza ödedi.
İnternet kotasını aşmıştı; itiraz etti.
Dikkatli olup kota bitince kullanmasaymış.
“Siz” dedi “niye kesmiyorsunuz interneti kota bitince?” Sevimsiz bir gülücük ve iki yana açılmış kollar gördü karşısındada.
Nereden bilsinmiş…
Sistem para kazanıyordu.
Kızdı, telefonunu kontürlüye çevirdi.
∘∘∘

Akşam internette gezinirken bir sitede gördü; birleşmiş milletlerin raporu:  
30 yıl içinde sera gazı (CO2…) yayımı %40-70 azaltılmazsa yerküremizde yaşam ciddi tehlikedeymiş…
Bu gazlar en çok petrol ve kömür yakınca çıkıyor.
Sellere, fırtınalare, kuraklığa ve susuzluğa neden oluyor.
İnsanlığın yarısı susuz kalacakmış!..
Petrol ve kömürün yüzde 80’inin yer altında kalması gerekiyormuş.
Oysa onlar para; tabii ki sistem hayır diyor…
Canı sıkıldı:
 “Bizim yakınmalarımızı kim dinler, hayat’a kafa tutuyor sistem…”
∘∘∘

Sistemden çıkıp sığınacağım bir liman var mı, diye düşündü:

Faturalı telefon sistem, kontürlü sistemdışı,

Büyük otomobil sistem, küçüğü çıkmak,

Otomobil sistem, bisiklet limana gider,

Tüketim sistem, karşılıksız bile olsa yapmak –üretim- çıkmak,

Beton ve demir sistem, toprak, ağaç ve yeşil sistemdışı,

Matadorun yanında olmak sistem, boğadan yana durmak sistemdışı,

Seyretmek sistem, küçücük de olsa bir sahne bulup oynamak sistemdışı.

Tuhaf bir rahatlık sardı vücudunu, büzüldü. Uyuya kalmış.
∘∘∘


24 Nisan 2015 Cuma

Uzman




Otuzlarında iki adam.
Birisi sakallı uzun saçlı, diğeri alabros traşlı. Gündelik hayatta öne çıkmak istedikleri apaçık. Hısları taşıyor.
Televizyon ekranında allame-i cihan havalarındalar.
Borsa anlatıyorlar. Saçları tepede diken diken, kulaklarına doğru sıfır numaraya vurulmuş olanının önünde bir grafik.
Geçen ayın borsa sonuçları…
  “Bu,” diyor, grafiği gösterirken, “fizik kanunu gibi bir şey, her şey buna
göre…
∘∘∘

Borsanın teknik analizi diyorlar elindeki şemaya…
Geçmişte oluşmuş fiyat hareketlerinin ilerde de oluşabileceği varsayımını esas alıyor.
Peki varsayım doğru mu, buna bakarak paranızı borsaya yatırın demek dürütçe mi?
Değil!
İlle de borsa derseniz, gözü kapalı para yatırmaktan iyi değil mi?
O da Değil!
Çünkü dün olanların bugünü belirlemesinde bir kesinlik yok.
Ucu maceraya açık.
∘∘∘

Kurban bayramında kesilmek üzere haftalarca bahçede iyi beslenen “kuzu”nun gelecek beklentisi ne denli gerçekçidir? Sorsanız kimbilir hangi parlak ufuklardan söz eder. Üç gün sonra kesileceğinden habersizdir.
Teknik analizi inceleyen yatırımcının durumu kurbanlık  kuzudan farklı değil. İkisi düşünceleri de aynı mantık fabrikasından çıkma:
Tümevarım (endüksiyon), gözlemden kesin sonuca kestirme… Ucuz yol…
18. yüzyılda ünlü İskoç düşünür David Hume (ö: 1776) 1772 yılında yazdı inanmayın diye tümevarım mantığına
Daha sonra Alman Kant (ö: 1804) bu savlar için “beni dogmatik uykumdan uyandırdı” diyecekti…

∘∘∘

Uzman rol yapmıyor, söylediklerine inanıyor. Dersine iyi çalıştı. Okulda iyi öğrenciydi.
Tamam. Ancak…  
-       Sıradan istatistiki bilgiyi kesin havasında (fizik kanunu?) satmasına ne diyeceğiz?
-       Pazarda kâr peşindeyiz, felsefe yapmıyoruz!
-       Ona diplomayı veren okul?
-       Okul programını bilir…
-       Televizyona çıkaran?
-       Onlar ekranda sorumluluk almadığını ilan eder sıyrılır.
-       Herkes kendini kurtarıyor, kabak dinleyicinin başında patlıyor!
-       Böyle… Vatandaş uyanık olacak…
-       Uzman da sağlamda, yurttaşın parasıyla kumar oynuyor… Komisyonunu alıyor.
-       Doğru, ancak ben aynı şeyi başka türlü söylerdim…
-       Ondan eminim, ama yurttaşın uyanık olması sizin söyleminizi sökebilmesi demek değil mi?

Başını önüne eğdi, için için güldü.  


∘∘∘