“İnsanı
Anlamaya Çalışma, Kendine Bak Yeter,” diyorsun.
Kendini
anlayabilir misin?
∘∘∘
Kendini
de anlayamazsın…
Sen
de insan değil misin? Kendini anlamaktan
da ümidi kes!
Ancak
tanıyabilirsin kendini…
Tanımakla anlamak
arasında öngörebilmek, kestirebilmek yatar.
∘∘∘
Başka
insanları ne tanıyabilir ne anlayabilirsin –kestirebilirsin,
öngörebilirsin…
Kendini
gelince onu da anlayamazsın;
Nereden
bileceksin içindeki şeytanın kafayı ne vakit kaldıracağını…
Ama
neyi sevdiğini, neden heyecanlandığını, ne yaparken zamanı unuttuğunu bilirsin,
sezersin fabrika ayarlarını, dünyaya ne yapmaya geldiğini…
(Yine
de kafana toplumun soktuğuna kanarsın, kafa tutmaya gücün yetmez.)
∘∘∘
Sanıyorum
ki Sokrates (ö. m.ö. 399) bu nedenle “Kendini
tanı,” demiş…
“Kendini anla,” dememiştir…
∘∘∘
İnsanın
ne zaman –şeytana- satılacağını asla kestiremezsin…
En
iyisi insandan gelecek kötülüklere karşı tedbiri asla bırakmamaktır:
“Kontrol”
ve “denge” mekanizmalarını hiç gevşetmemektir…
∘∘∘
İnsanın
doğası (ne zaman şeytana satılacağı örneğin) günün birinde ortaya çıkar mı?
Bilim
ipliğini pazara çıkarır mı –insanın-, bilinmiyor henüz…
Sesi
sözü dinlenir biyologlardan ümitli olanlar var…
Olur
mu, olursa ne zaman?
Tırmanması
zor felsefi, bilim tepeleri bunlar…
∘∘∘
Şimdilik
kendinizi tanıyın yeter, diyorum ben.
Tanıyın
ve de tanıdığınız kadarıyla kendinizi yaşayın…
Tabii
ki cesaretiniz varsa –paranız varsa değil…
∘∘∘
“Yaşamaya
cesaret”, “düşünmeye cesaret” le beslenmiş topraklarda yetişiyor yalnızca…
Bunu
da unutmayın…
∘∘∘