31 Temmuz 2020 Cuma

Seviyorsan Evlen Dünyası (2)



 

İki dünya arasında gidip gelmekten başımız döner.

“Doğa” ve “Gündelik Hayat”…

Biz kimiz?

Okumuş yazmış olduğunu sanan kalabalıklar…

“Doğa”ya bakarken “Gündelik hayat” içinde kaybolmuşuzdur.

∘∘∘

 

Bir dünyada kaybolmak nedir?

Dünyaları içinde işe yarayan mantık belirler.

Kısaca hangi yöntemle “doğru düşünüyorsan”, o yöntemin adı –ki mantık denir buna- ilgili dünyayı belirler.

Örneğin doğada “bilimsel mantık” çalışır…

Bilimsel mantığı uygular rahat yaşarsınız doğanın davranışlarını bulmak isterseniz.

Bu mantığa uymayan her şeyi gönül rahatlığıyla reddedebilirsiniz…

Büyük rahatlıktır bu.

∘∘∘

 

Peki dünyaların birinde asla işe yaramayacak bir mantığı –ne denli haklı sebeplerle olursa olsun- kullanmakta ısrarcı olursanız ne olur?

Kaybolursunuz…

Hepimizin gündelik hayatta kaybolduğu gibi…

∘∘∘

 

Dostum Ekonomist Arif Yücel -kulakları çınlasın- gündelik hayatta kafamızdan düşürmediğimiz bu yönteme “Seviyorsan Evlen Mantığı" derdi.

Düşünüyorum da hedefi göbekten vuran daha iyi bir isimlendirme olamaz…

∘∘∘

 

En son aldığınız karara geri dönün ve inceleyin lütfen.

Ne yaptınız?

Nasıl karara vardınız?

Ben tahmin etmeye çalışayım:

Canınız bir şeyi –almayı, satmayı, sevmeyi, bırakmayı, yapmayı, başlatmayı, bitirmeyi…..- çekti…

∘∘∘

 

Bir süre kafanızda kurmaya başladınız…

(Bu süre işin önemine göre uzun ya da kısa olabilir)

Canınızın çektiğini yapmanızı destekleyen geçmiş olgular bulmaya çabaladınız.

Geçmişte neler var, baktınız; sizi veya başkalarını –eşinizi, çocuklarınızı, annenizi, babanızı…- ikna edecek…

Buldunuz ve kendinizden başlayarak önünüze çıkanı kandırdınız –ikna ettiniz.

∘∘∘

 

Bu yöntem “kurbanlık koyun mantığıdır”…

Kurban bayramında kesilmek için alınan hayvanlar hayatı hep bayramdan önceki haftada olduğu gibi güllük gülüstanlık sanarmış…

(Bayramda kesilecek koyunu özenle beslerler, bilirsiniz.)

Kesilecek hayvanların kullandığı Tümevarım –induction- mantığıdır…

David Hume

∘∘∘

 

Neden bu yanlış yolda debelenmeyi sürdürürüz?

Çünkü elimizde daha iyisi yok...

Tüm şirketler, tüm bireyler, kurumlar, devlet, yöneticiler bu ipe sapa gelmez yöntemle mücizeler yaratacağını düşünür, pazarlar, söyler…

Korkarım çoğu da buna inanır…

Kurbanlık koyunlar gibi.

∘∘∘

 

Bu nedenle gündelik hayatımızda “sebep-sonuç ilişkisi” çalışmaz diyorum;

Doğadaki sebep- sonuç ilişkisi gündelik hayatımızda yok olmuştur.

Ama kime anlatacaksın, hiçbirimiz aklımıza getirmeyiz bunu…

∘∘∘

 

Sebep sonuç ilişkisi olmayan yerde olasılıklar çalışır…

Diyelim, tüm düşündüklerini yaparsan yüzde 60 başarılı olacağını düşünüyorsun…

Bundan “yeni başlamanın” psikolojisini düşersen (sebep-sonuç ilişkisi olmayan gündelik dünyamızda her şey özneldir –subjektiftir) geriye en fazla yüzde 30 kalır…

Başarıya mı ölmeye mi yakınsın sen karar vereceksindir…

∘∘∘

 

Gündelik hayatımız, doğanın atom altı küçükler dünyasında olduğu gibi olasılıklarla çalışır…

Kuantum dünyası da reddeder “sebep-sonuç ilişkileri”ni…

Einstein (ö. 1955) bu nedenle önceleri karşı durmuştur kuantum teorisine.

∘∘∘

 

İnsanın dünyası, insan davranışını öngörecek bilimden hâlâ çok uzaktır.

Yok olmadan bunu başarabileceği de kuşkuludur…

Tüm bunları “bilimsel dünyada yaşıyorum hayalleriyle kendini avutanlara” bayram hediyesi olsun diye yazdım.

Üstüne düşünmeye değer bulursanız işe yarar bayramda.

“Dogmatik uykularımızdan uyanmamız” için hepimize faydalı faydalı olacaktır sanıyorum…

∘∘∘

“Seviyorsan evlen dünyası” hâlâ akıl sır ermeyen ikinci bir “kuantum dünyasıdır.

Bakalım hangisi, “gündelik hayat mı” yoksa “atom altı küçükler dünyasının kuantum dünyası mı” önce aydınlanacak?

∘∘∘

 

 

 

 

 



[1]



22 Temmuz 2020 Çarşamba

Seviyorsan Evlen Dünyası


 

İki dünyamız var.

Biri, gezegenimizde doğanın ve içindeki hayatın temelini oluşturan fiziksel dünya;

Kısaca “doğa” demek uygun düşebilir bu dünyaya…

Bu dünyada bilgi, “doğa”nın davranışlarını öngörmenin adıdır.

İkinci dünyamız ise gündelik hayatımızın dünyasıdır; basitçe “gündelik hayat” deriz…

Burada bilgi insan davranışlarını öngörmenin adıdır.

∘∘∘

 

Modern insan bu iki dünya arasında kendini kaybetmiştir.

“Doğa”nın –fizik ve biyoloji gibi bilimlerin- bulduğu güvenilir bilgilerle gündelik hayatta yolunu bulabileceğine gizliden gizliye inanır.

Niye gizliden gizliye diyorum, çünkü kimse ona gündelik hayatın apaydınlık olduğunu söylemez.

Ama o doğanın davranışlarını biliyor olmamızın, gündelik hayatta da yolumuzu açtığına inanmıştır bir kere…

Doğayı bildikten sonra “gündelik hayat” da nedir ki?

Diye düşünür…

Onu haydi haydi bilecek düzeyde olmamız gerekir…

Telaşa mahal yoktur!

∘∘∘

 

Oysa kazım ayağı hiç de öyle değildir.

∘∘∘

 

Dünyaları belirleyen kullandığımız mantıktır.

Mantık ne denli sağlam ise bilgimize o kadar güveniriz.

Doğanın davranışlarını öğrenirken kullandığımız “bilimsel mantık”tır.

Öğrenmek isteyen, Alman filozof Karl Popper’in (ö.1994) yazılarından rahatça aydınlanabilir.

∘∘∘

 

Gelelim gündelik hayata, nedir onun mantığı?

Orada doğada gördüğümüz “neden-sonuç” ilişkisini bulamazsınız; üzgünüm.

Sosyal bilimler sanki varmış gibi yapar, ama inanmayın!

Ekonomi bilimi işe yarasa dünya böyle mi olurdu? Başkası olmadığı için elimizdeki ile yetiniriz…

İşletme fakülteleri yalnızca insanı “işletmek” için vardır…

Sosyoloji, psikoloji?

Eh, kimse boşuna diyemez tabii ki ama ne denli yeterlidir mutlaka bir fikriniz oluşmuştur, yaşarken çevrenizi biraz olsun gözlemliyorsanız.

İnsan davranışını öngörmek amaçları arasında bile değildir…

Yanlışlanma yöntemi belirsiz genel doğrular önerirler…

Şimdilik daha iyisi yoktur…

∘∘∘

 

Peki, yok mudur bir mantığı gündelik hayatın?

Tabii ki vardır:

Seviyorsan Evlen” mantığı işler gündelik hayatımızda…

∘∘∘

 

Ben “Seviyorsan Evlen Dünyası” diyorum gündelik hayatımıza.

Doğa”yla asla karıştırmamalıyız onu…

(Yerim doldu, konuyu sürdüreceğim.)

∘∘∘




5 Temmuz 2020 Pazar

Günümüzün Akıl Hocaları Yaşam Koçları


 

Hayatları zehirleme işindedir…

∘∘∘

 

Gezegenimizde gözlerini açan canlıların, kendilerine tanınan süreleri doldururken “ruhlarını yaşatma” çabasının adıdır hayat.

∘∘∘

 

Bir oyuna benzer mi?

Benzer vallahi, hem de epey benzer…

Bir ömür süren küçücük bir oyundur hayat, dünyanın ve evrenin yaşıyla karşılaştırılınca…

∘∘∘

 

Bir canlının ruhunu yaşatması nedir?

Kendisi olmasıdır…

Kendisini geçmeye çalışmasıdır…

Kendisiyle yarışmasıdır…

Başkalarıyla yarışıyormuş gibi göründüğü her oyun da aslında herkes kendisiyle yarışıyordur…

∘∘∘

 

Hayatı gövdesinden kavramamış seyirci bunu göremeyebilir.

Asıl çekişme insanın kendisiyle hesaplaşmasıdır:

Kendisini geçemeyen hiç kimseyle yarışamaz.

∘∘∘

 

Yaşam koçları bunları bilmez?

Çünkü insanlığın ördüğü ortak din, bilgelik, felsefe ve hayat kumaşının işlendiği sokağı tanımamışlardır…

Para yarışlarında derece yapmanın yollarının araştırıldığı “işletme” okullarından beslenirler…

Kendini tanımayan öğrenciye başkalarını geçmenin yollarını öğretmeye çalışırlar, bu okullarda…

∘∘∘

 

Dediklerini yaparsan, lider olacaksın, ikincilikle yetinmeyeceksin, hep birincilik düşüneceksin…

Zamanını iyi kullanacaksın, yaptığın her iş seni daha çok kazanmanın duraklarında zıplatıp duracak…

İleriye, hep ileriye…

∘∘∘

 

Ömrünü istediğin gibi tüketirsin, özgürsün; kimse bir şey diyemez…

İster yaşam koçluğu yaparsın, ister ölüm koçluğu…

Acı olan nedir biliyor musunuz?

Yaşam koçlarının vitrine koyduğu malın alıcısının olması!

Hiç kimse daha öldürücü bir zehir enjekte edemez zamanın ruhuna.

∘∘∘

 

Yaşam koçluğu mevsiminin çabuk geçmesini umalım…

∘∘∘