Yaşamın
anlamı düşünerek anlaşılmaz;
Yaparak,
herkes kendisi keşfeder, yaşam denilen “biyolojik dansa”[1] niye kalktığını…
Yaşamak
yapmaktır.
Ne
yapacağın sana kalmıştır.
Yaptığımla
–bazen de neyi yapmadığımla- ben, ben olurum.
∘∘∘
Yaptıklarımı,
sonunda bana yüklediği duyguları değerlendirerek sınıflandırırım;
Nedir
bunlar?
Bir, var olmanın rutin,
herkese açık doğal hazlarını tattıran etkinlikler…
Öğrenmeye
bile gerek olmayandan başlar, derinleşir de derinleşir.
Sıradan
olanıyla yetiniyorsam, “biyolojik dans”a kalkmamı sağlayacak temek enerji ve
moral sevincin ötesinde fazlasını aramam.
Bunlarda
sürecin kendisi dışında bir başarıdan ya da yenilgiden söz edilmez.
Ne
yaparsam yapayım herhangi bir yanıtın parçası olamam.
∘∘∘
İki, vakit geçirme
etkinlikleri…
Bunlar
iki gruptur;
Birinci grupta, yapma
süreci boyunca zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım dramatik gerilimde ibrenin
hep kırmıza olduğu süreçler bulunur.
Sonunda
hesabı, yaşam sevincime dip yaptırarak öderim. Tek hayalim vardır, yenisini ne
zaman organize edeceğim…
Kumar,
aşırı içki, ilaç ve uyuşturucu bağımlılıkları tipik örnekler…
Başarılı
olan da başaramayan da sorunun bir parçasıdır bu oyunlarda…
∘∘∘
İkinci grup ise,
çok kısa iken faydalı ancak uzadıkça gereksizce sıradanlaşan faaliyetlerden
oluşur.
Komşu
muhabbetleri, arkadaş sohbetleri ve benzerleri bu türdendir.
Çok
kısa tutulanlarda tüm taraflar yanıtın bir parçası olurlar…
Süre
uzadıkça sorunun parçası olmaya doğru yürürler…
∘∘∘
Üç, istemeden yapmak
zorunda hissettiğim, bir yolunu bulup kurtulamadığım şeyler…
Derece
derece kölelikle eşdeğerdir bunlar.
Üyelerine
karşı sorumluluk hissetmeyen gelişmemiş toplumlarda çokça bulunurlar.
“Akşam
olsa da gitsek” grubu diye adlandırmak yerindedir bu kümeyi.
Başarılı
olan da, başarısız sayılan da sorunun bir parçasıdır. Benzer süreçlerin en
başarılısının ürettiği yanıtlar bile sorunu kamçılar…
∘∘∘
Dört, yaparken zamanı unuttuğum,
gerçekten istediğim işler…
Yaşam
sevincim üst düzeydedir, zaman üstüne düşünecek vaktim yoktur.
Tüm
istediği işi yapanlar –ve de yukardaki gibi hissedenler-, edebiyatçılar,
şairler, gerçek sanatçıların tümü bu bölümün mutlu insanlarıdır.
Ayakta
kalabildiği sürece bu grupta herkes cevabın parçasıdır
∘∘∘
İnsan
türü mutlu hayatlar yaratacaksa cevabın parçası olanların çoğunlukta olduğu
toplumları kurmak zorundadır.
Gerisi
şehir efsanesi…
∘∘∘
“Akşam
olsa da gitsek” insanının geleceğindeki tek coşku kaynağı dördüncü gruba atlama
heyecanı olmalı.
Ama
hayatlar böyle yürümez; insan çaresizce eksikliğini hissettiği coşkunun yerine
sahte heyecanlar koyarak, “istediği şeyi yapma” pusulasını yitirir.
Rıza
gösterir…
İki
büklüm olur…
Rıza
toplumlarının dünya umurunda olmaz, bencildirler, acıları ve göz yaşlarını
görmemek için başlarını çevirirler…
En zengininden
geri kalmışına durum değişmez…
∘∘∘
Uygarlık
“akşam olsa da gitsek”e başkaldırmaktır…
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder