30 Temmuz 2019 Salı

Gündelik Hayatta Mantık'tan İyisi Yok






Ailemde kaç kişi insanla ve dünya ile ilgili olayları sihre, büyüye, fala başvurmadan açıklamaya çalışıyor…
”Açıklamaya çalışıyor” diye yazıyorum özellikle; “açıklıyor, ya da açıklayabiliyor” demiyorum…
Açıklamaya çalışmak, yeterli; “açıklama” işinin ne denli başarı ile görüldüğü konu dışında…
∘∘∘

Aynı soruyu genişlet, mahalleni, kasabanı, köyünü, şehrini, ülkeni düşün…
Yanıtın çıkış noktandır.
Ne yapacaksan ona göre planlamalısın…
∘∘∘

İnsan ve dünya üstüne düşünürken sihri, büyüyü, falı çıkarırsan geriye mantık kalır…
Çok mu güvenilirdir mantık?
Değil, hem de hiç değil!
Ama tek işe yarar silahımız o!
Nerden biliyorum?
Neyimiz varsa onunla yaptık çünkü.
∘∘∘

Tuhaf değil mi?
Mantığımızı kullanarak, güvenilir olmadığını bulduk mantık’ın…
Peki, bu yargımız doğru mu?
Doğru, hem de kesinlikle…
∘∘∘

Gündelik hayatta mantık dediğimiz şey –induction, tüme varım- ayan beyan güvenilmezdir.
İskoç düşünür David Hume (ö. 1776), deneyimlerle geleceğin yakalanamayacağını savunarak tüme varımı çöpe atmıştır.
Arkasından Kant (ö. 1804), “Beni dogmatik uykumdan uyandıran düşünür…” diyerek alkışladı Hume’u…
∘∘∘

Bunlar gerçek olsa bile -ki öyledir-, hayat, gerçek mercek umursamaz; yaşam sürecektir, karar verilecektir, adım atılacaktır…
Başka yolun yoksa tüme varım kullanırsın.
Gündelik hayat –çaresizlikten bile olsa- büyük oranda tüme varımla yürür…
∘∘∘

Fizik mahallesine girelim kısacık:
Normal –gündelik- dünyamızda herkesin “zaman”ı aynıdır, bütün saatler aynı hızda döner, metreler aynı boydadır; ve de bir taşı iki delikli bir duvardan geçirmeye çalışırsanız aynı anda yalnızca birinden geçirebilirsiniz…
Normalimizin Mantığı budur.
Ama çok büyük hızlarda, örneğin ışık hızında giderseniz saatiniz yavaş çalışır, metreniz küçülür…
Bu mantıksız gibi görünse bile Einstein’ın (ö. 1955 ) izafiyet teorisidir.
Büyük büyük hızlarda mantık başkadır.
Küçük mü küçük boyutlarda -atom altı- durum yine böyledir; o dünyaların da bize saçma sapan gelen bir mantığı vardır:
Quantum Teorisi
Bu dünyada bir elektron iki delikli bir duvardan aynı anda öbür yana iki delikten birden geçer…
Aynı nanda iki ayrı yerde olur!
Ne kadar saçma değil mi?
Ama ne yaparsın küçükler dünyasının mantığı da bu!
Einstein bile Quantum teorisine, –olasılık açıklamaları karşısında- Tanrı zar atmaz diyerek inanmamış ve yanılmıştır.
Mantıksız bulmakta özgürsünüz tabii ki; ama gerçek budur.
∘∘∘

Mantık, gündelik hayatta oldukça çürüktür; hatta bilimin  düşmanı diyenler vardır…
Dost olan kuşkudur…
∘∘∘

Yine de, yarın yeni bir güne başlayacak, akla uygun mantıklı(!) bir gün geçirmeye çalışacak, akşam huzurla yatağa gireceksiniz.
İnsanın doğası –beynin sihri- çözülünceye dek kurgu böyle, daha iyisi yok ne yazık ki.
Üzülmeyin; sanat var, edebiyat var, müzik var…
Dünya çekilmez olursa…

∘∘∘

21 Temmuz 2019 Pazar

Basmakalıp Hayat'a Karşı Eksiltilmiş Hayat






Gözümü açtığımda çevremde hayat diye gördüğüm ve öylece benimsediklerimin bütünüdür Basmakalıp hayat…
Ben beni bilmeden önce…
∘∘∘

Eksiltilmiş hayatımın serüveni, kafamı kaldırıp kendime gelmeye başladığım an başlar, gözlerimi kapayıp göçtüğüm an sona erer…
Basmakalıp hayatın içinde yüzerken kendim için biçtiğim, sürekli düzelttiğim, kendime uyarladığım macera, benim eksiltilmiş hayatımdır.
∘∘∘

Tasarladığım ve uygulamaya çalıştığım -eksiltilmiş- hayatta iyi iş görmenin adıdır mutluluk.
Kadere, şansa, tesadüflere bağlıdır elbette, ama asıl değişken, her zaman esas olan, eksiltilmiş hayatın senaryosunu iyi yazmak ve filmi beceriyle çekebilmektir…
∘∘∘

Basmakalıp yaşamın temeli, “boş sayfa” bir zihinle dünyaya fırlatılmış olmam, önüne gelenin – kendim dahil- “boş sayfa”ma gönlünden geçeni yazabilmesi ve yazılanların beni her gün değiştirmesi.
John Locke (ö. 1704) “boş sayfa”nın babasıdır. Aristokrasiyle sokaktaki adamı eşitlediğinden gönülden kucaklanmıştır söyledikleri.
Liberal düşünce ana hatlarıyla “boş sayfa” üstünde yükselir; Locke’dan, Richard Rorty’e[1] (ö. 2007) kadar:
“Boş sayfa”ya yazarak her tür insan yoğurabiliriz: Faşist, demokrat, sağcı, solcu, diktatör, sosyal demokrat…
Dua edelim de, daha çok liberal demokrat yetişmiş olsun!
Kısaca basmakalıp hayat, gerekiyorsa beni değiştirecektir, telaş etmemeliyim!
∘∘∘

Eksiltilmiş yaşam bu rahatlığın keyfini kaçırır.
En hafififinden default –varsayılan- bir yazılımla doğdum. Yazılımın ne olduğunu çıkaracak teknoloji henüz yok.
Yalnızca sonuçlar duygularıma yansıyor, hissedebiliyorum…
Bazı işlemleri kolay yapıyor, daha yaratıcı olabiliyorum; Ne denli yaratıcı iş görürsem o denli mutlu oluyorum.
∘∘∘

İstediğim yana kürek çekerim;
Basmakalıp dünyaya…
Ya da eksiltilmiş dünyaya doğru…
∘∘∘

Bu iki dünya birbirine komşuluk yapar ama birlikte yaşamakta zorlanır.
Örneğin karşı dünyadan biriyle birlikte yaşıyorsanız, ilişkinize pek güvenmeyin!
∘∘∘

Özgürlük denilen şey aslında hayatını eksiltebilme serbestisi ve kolaylığıdır.
Yaratıcı toplumların diğerlerinden büyük farkı bu denklemde gizlidir.
∘∘∘



[1] Amerikalı filozof, insan türünün ortak yanları olan bir özle doğduğu iddiasını kabul etmez; ancak oldukça ciddi bir karşı akıl yürütme geliştirdiğini söylemeliyiz.



18 Temmuz 2019 Perşembe

Eksiltilmiş Hayat Benim




Bana anlatılanlar, başkalarının bana uygun gördükleridir…
∘∘∘

Şiir vardır; eksiltilmiş şiir vardır…
Hayat vardır; eksiltilmiş hayat vardır…
∘∘∘

Behçet Necatigil’in  ( ö. 1979) bir anlatı şiiri:

Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce,
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
………………………

Her okuyanın benzer anlamı ve hüznü damıttığı sıcak bir anlatı.
∘∘∘

Behçet Necatigil’in eksiltilmiş dille yazılmış şiiri:

                                      Çoklarından düşüyor da bunca
                                       Görmüyor gelip geçenler
                                      Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca
………………………………….

Her okuyanın içinde “değişik yorumlarla çoğalan” anlatıyı terk etmiş, eksiltilmiş bir şiir.
∘∘∘

Hayatlar ve şiirler birbirine benzer.

                                         İki uçurum kesişir
                                         Bir yana kanayan hayat düşer
                                        Öte yana kanadı kırık kuşlar gibi şiir
                                                                 F. Tuğrul Okay (  ?  )

∘∘∘

100 milyar sinir hücresinin, 100 trilyon bağlantı ile kenetlendiği bir “büyük karmaşa” benim beynim.
Büyük bir kaosun içinde duyar, düşünür, hisseder, dünyayı anlamaya çalışırım…
Birazcık aç kalsam kafam çalışmaz olur, çarşafa dolanırım;
Düşünebiliyor musunuz?
İp üstünde kalmaya çalışan tuhaf bir cambaz gibiyim; ne olduğumu anlamaya çalışıyorum.
Yapabileceğim olabildiğince kendimi anlamak, dünyayı güçlü yanlarımla göğüslemek.
∘∘∘

Duygularım, düşüncelerim ve davranışlarım, içimdeki milyarlarca sinir hücresinin trilyonlarca bağlantısının değişik kümelenmesinden oluşmuş modüller tarafından yönetilir.
Bu modüllere çok kabaca yetenek denir; onları kavramaktan çok uzağız ölçemeyiz, hesaplayamayız, belirleyemeyiz…
Hissederiz yalnızca.
Hissettikleriniz kritik önemdedir bu yüzden…
Size onlara saygılı olmak kalır.
∘∘∘

Hayatlar şiirlere benzer…
Anlamaya çalışır içine fırlatıldığımız dünyayı.
Önünde sağduyu arkasında kendisi vardır.
“8 saatlik işgünü”, üstüne “televizyon”, üstüne “günaşırı sevişme” der zamanın ruhunun sağduyusu.
Sıradan, basit ve sığdır parmak uzattığı hayat…
Herkesin kolayca anladığı:
Çalışacak, televizyona bakacak ve sevişeceksin…
Yaparsan herkes kolayca anlayacaktır seni.
∘∘∘

Eksiltilmiş hayat anlaşılmayı iplemez…
Önündeki sağduyudan çok arkasındaki “kendine” odaklanır.
Düşünceleriyle, duygularıyla ve hissettikleriyle uyum içinde mecburi yönü reddeder, hayatı eksiltir…
Eksiltilmiş hayatı yaşayacak, bedeli neyse ödeyecektir…
Pusulasında kuzeyi “para”nın oku yerine, içindeki sinir modüllerinin ona özel kombinasyonları gösterir.
∘∘∘

Eksiltilmiş hayatı küçücük bir azınlık dışında pek anlamazlar; en yakınlarımdan bile uzaklaştığımın ayırdına varırım şaşkınlıkla…
Seçimimin bedelidir;
Kurgu böyledir kabullenirim.
∘∘∘

Eksiltilmiş yaşamın kilidi, Uruguay’ın eski devlet başkanı Jose Mujica’nın[1] (d. 1935) sözlerinde gizlidir:

Yaşamımım 10 yılını bir delikte yapayalnız geçirdim. 7 yıl tek bir kitabın kapağını çevirmeden. Bu bana düşünmek için yeterince zaman verdi.
Şunu keşfettim:
Ya çok az şeyle, tüm gereksiz yükten yakayı kurtarmış bir halde mutlusunuzdur, çünkü içinizde mutluluk vardır; ya da hiçbir şeye ulaşamazsınız!
Gereksiz tüketim aslında hayatın israf edilmesidir. Bir şey satın aldığımda hesabı parayla değil “hayat saatleriyle –günleriyle, aylarıyla- öderim.
Oysa hayat parayla satın alınamayacak tek şeydir.

∘∘∘

Hayatı eksiltmek, zamanı değil kapsadığı olguları ve mekânlarını beynindeki modüllere göre azaltmak, gereksizleri törpülemektir.
Yaşadığınız hayatın ne kadarı boş ve gereksiz ve de mutluluk dediğiniz şeye en ufak bir katkısı olmadan yalnızca vakit geçirmeye dönüktür inanamazsınız.
Bunu görmeye başlamamın yolu, hayatı eksiltmem gerektiğine aklımın yatmasından geçiyor.
∘∘∘

Zihnimiz “boş bir sayfa” değil;
İnsanın ortak bir doğası olduğu gerçeğinin büyük göstergesi, insan bebeklerinin gözlerini açtıkları kültürün dilini kendiliğinden öğrenivermesidir.
Belli ki içimizde bazı özel yetilerle doğuyoruz…
Eğitimimiz, sağduyumuz, aklıselimimiz neyimiz varsa insan beyninin “boş sayfa” olduğuna üstünde temellenmiştir.
Kendimi bu eziyetten kurtarabilmek için hayatımı eksiltiyorum.
∘∘∘

Eksiltilmiş hayat insanın hayatını doğasına uydurmasıdır.
“Boş sayfa”nın zehirli atıklarından kurtulmanın yolu da budur.
Kurtarılmış hayattır eksiltilmiş hayat.
∘∘∘




[1] 12 000 Dolarlık maaşının %90’ını bağışlayan, Başkan.





15 Temmuz 2019 Pazartesi

Kimler Kandırmadı ki Seni





Önce annenle baban…
Akrabaların…
Gittiğin okullar, hocaların, varsa diplomaların…
Öğütleyenler, sormadan yaşamanı…
∘∘∘

Yaşam diye bellettiler
“Sekiz saatlik iş günü”ü, üstüne “ televizyon”u, üstüne “günaşırı sevişme”yi.
“Sonsuz bir hastalığı” [1] anlattılar ballandıra ballandıra
Yaşam diye…
İnandın
Umarsızdın
Kendin sökünceye dek yaşamayı…
Allanan pullanan bir iç sıkıntısını, yaşamak adına
Elinin tersiyle bir kenara iterek…
∘∘∘

Ardından kitaplar sıraya girdi aklını çelme kuyruğunda.
Her dönem birini ışık sandın.
Dönemler biterken yaşamın tükeneceğini epey sonra öğrenecek,
Kitap üstüne kitap devirerek kendini kandırdığını buruk bir acıyla geçmişe baktıkça görecektin.
∘∘∘

Bir süre sonra rahatladın,
Kabullendin gözlemlerini.
Kurgu böyleydi, akıl taşımanın yükünü çekecektin.
Seni en çok kandıranın “aklın” olduğunu bile bile, tek silahının “o” olduğunu anlamanın huzurunu çektin damarlarına.
∘∘∘

Sen ve dünya tuhaf bir ikilisiniz,
Uyumsuz…
Adımlarının çoğunda dünyanın çelmesi hazır,
Tökezlemen umurunda mı?
Gücüm yetmez aklım ermez, diye hayıflanırken
Çakıyor kafanda şimşek hızında:
Eksilteceksin dünyayı…
Törpüleyeceksin fazlalıklarını, çelme takamayacak sana.
Eksiltilmiş dünya sana özel, senin dünyan olacak.
∘∘∘

Toplum içinde ayakta kalacak ancak kendi dünyanı yaşayacaksın…
Ancak o zaman dönüp kandıranlara bir selam çakacaksın.
∘∘∘

Eksiltilmiş yaşam üstüne yazmayı sürdüreceğim.
∘∘∘







[1] Ahmet Erhan (ö. 2013) Türk şair.