Öğrenen
zekâsından kuşkum olmayan bir mühendis dostuma sordum:
“Hayatın
roman olsa okur muydun?”
Biliyorum,
taraflar eğer roman okumaya kendini hazırlamamışsa bu sohbet tat vermez; yine
biliyorum dostumum ilgileri arasında roman yok.
Acaba
dedim, nasıl bir cevabı olabilir?
Güldü:
“Asla…”
dedi “Okumam. Benim hayatımda okunmaya değer ne var ki?
∘∘∘
Romanı yalnızca alışılmadık olay
dizisinin sürüklediğine işaret vardı yanıtında.
“İnanamazsın okuduklarına,
bayılırsın kendi hayatını okumaktan; birinci sınıf bir romancı, örneğin İngiliz
Jane Austin (ö. 1817) romana dökse yaşamını…” diye karşılık verdim.
Pek aklına yatmadı sanıyorum.
“Üstelik” diye sürdürdüm “keşke
daha erken okusaydım dersin, hayatımın değerini iyi bilir saniyesini boşa
harcamazdım…”
Sustu.
O arada gelen ilgisiz bir telefon
bizi gündelik hayatın kıraç topraklarına döndürdü.
∘∘∘
Ömründen bir roman yontar gibi
yaşamanın hayat ve ölüm için derin anlamlar kazandıracağını düşünüyorum.
O kadar da naif değilim tabii ki;
insan olmayı “satın alma gücüy”le, özgürlüğü “piyasadaki mallar arasından
yapılan seçim”le özdeşleştiren modern şirket çalışanının bunlara dudak
büktüğünden haberim var.
Para kazanma gücünü biledikçe
bilemek, tüketirken ölmek… Razı gelirsen mesele yok!
Çalışanların çoğu zamanla
değişecek, biraz geç olacak belki, ama bulduklarıyla yetinecekler.
Geri kalanlar dünyanın iki yüzlü
bir çıkarcılık çıkmazı olduğuna inanarak gidecek…
Acımasız bir oyun bu kederli
yolculuk.
Gerçek gerçek deyip duruyorsun,
neye inanırsan onun gibi oluyorsun.
∘∘∘
Yöneticilik yaptığım zamanlardaydı.
Şirketlerin sığ anlam denizinde bunalırken Peter Drucker’la (ö. 2005)[1]
tanıştım. Para kazanmanın bencil sokaklarına mantığın deli gömleğini giydirmeyi
başarıyordu.
İnsanın saçmalıyorum sanırken,
yaptıklarının o kadar da budalaca olmadığını görmesi rahatlatıcı oluyor.
Sıcaktan bunalmışken kendini
denize atmak gibi…
∘∘∘
İşte bu Drucker’e soruyor
gazeteci ne okursunuz, diye, iş dışında,
rakip yönetim uzmanlarının yazdıklarından…
“İş yönetimi üstüne hiç okumam, yalnızca
roman okurum,” diyor, “o da belli yazarların, örneğin Jane Austen (ö. 1817)…”
Hoppala! Bu da nereden çıktı:
Şirketlere para kazanmayı öğreten adam, kimden ne öğreniyor…
42 yaşında ölen, ilk 25 yılı 18. Yüzyılda
geçen, evlenmemiş, dört duvar içinde oturup roman yazmış bir kadında ne
buluyor, ne öğreniyor?
Şaşırmıştım doğrusu…
∘∘∘
“Her güçlü roman peri masalıdır.”
demiş Rus yazar Nabokov (ö. 1977).
Adam peri masalından öğrenip
dünyaya para kazanma öğretiyor!
∘∘∘
İstersen senin yaşamında peri
masalı olabilir.
Yeter ki gündelik yaşamda ayağına dolanan para gerçeklerinin
(!) içinde yitip gitme…
Yaşadığın dünyanın
şablonuna uymasa bile kendi peri masalını yaşayacak cesaretin olsun...
Kendi kurduğun özgün dünyanın haz titreşimleri sana yetecektir.
∘∘∘
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder