24 Şubat 2020 Pazartesi

Merak Edecek Kadar Bilme İnsan Hakkıdır





Azıcık da olsa bilmeden merak edemezsin.
Bilmek nedir?
Ya düşünce atölyende yaptığın resimlerin ardından gidersin. Ama bu öyle böyle değil, 200 bin yıldan bu yana insan türünün düşünce tabloları konusunda şöyle böyle bir görüş sahibi olmayı gerektirir ki, pek kolay değildir…
∘∘∘

Ya hasbelkader kendini işin içinde bulursun, belki de istemeden… Sonunda farkında bile olmadan bir tutam merak öncesi bilgi zihninde şekillenir.
Olası mı olası; ancak insanın bu denli ballı olmasını kabul etmek pek gerçekçi durmuyor.
Ya da evinde, sokağında, mahallende tanışırsın, merak uyandırmaya yetecek bir bilgi kıymığıyla…
∘∘∘

Bunların hiçbiri olmazsa ne olur?
Bir sürü şeyi –içinde çok değerlileri de olabilir- merak etmeye yeter düzeyde bile tanımadan çeker gidersin.
Toplumun üyelerini eğitme düşüncesi bu açıdan paha biçilmez bir hamledir.
Prusya’ya müteşekkir olmalıyız…
∘∘∘

Bilgi parçacıklarını insanla tanıştırmak toplumun –devletin, hükümetin- baş görevi…
Bugün de öyle…
Ama iş burada bitmiyor; bu kez de üyelerini tanıştırmaya değer alanların seçiminde çıngar çıkıyor!
∘∘∘

Anlayacağın başkalarına güvenmeden başının çaresine bakmak en iyisi…
Merak edilmeye değer şeyleri listeleyip “ben neden bunları hiç merak etmedim?” diye sormak dijital dünyada işi çözüyor…
Çözüyor çözmesine de…
Ne denli mümkün?
Örneğin, “Yahu ben şunları neden hiç merak etmiyorum?” sorusunun çengelinde kendine yepyeni alanlar açtığın hiç oldu mu?
∘∘∘

İş, toplum, devlet, hükümet bir yana sana bana düşüyor.
Çünkü hayat senin ve benim!
Eğer “merak edecek kadar bilme insan hakkı” diye düşünüyorsan; bu haktan kendini ne kadar mahrum ettin?
Şunları neden hiç merak etmiyorum diyerek, planlı bir şekilde bazı alanlarda merak etmeye ancak yetecek  –azıcık- bilgi kırıntıları derledin mi?
Yaptıysan, mutlaka bir-ikisi şimdi ana ilgi alanlarından olmalı…
Yok eğer hiç böyle bir hamlen olmadıysa, o zaman “insan yerine” koyup kendine elinde olan bir hakkı vermemişsin demektir…
Yanlış mıyım?
Sen insan yerine koymazsan başka kim koyar, kimi suçlamaya hakkın olur?
∘∘∘





16 Şubat 2020 Pazar

Bırakın Canınız Sıkılsın





Canı sıkılan insan zihnin karanlık sokaklarında ışıksız kalmıştır.
∘∘∘

Bırakın canınız sıkılsın; kolay çözümlerle aza razı olmayın:
Youtube’da başıboş gezintilere, tv dizilerine (tüm diziler kalabalık ilgisi çekmenin ötesinde bir amaç taşımaz) dalmayın.
Can sıkıntısı bunlardan kat be kat iyidir.
Canınız mı sıkılıyor?
Derdiniz yalnızca vakit geçirmekse, hayalleriniz engelli demektir, önünü açın.
∘∘∘

Bırakın çocuklarınızın canı sıkılsın.
Sakın ola onları oyuncağa boğmayın; arkadaşlarıyla olur olmaz birlikteliklerde uzun süreler harcamalarına göz yummayın ve de asla bunları teşvik etmeyin.
Can sıkıntısı hepsinden kat be kat iyidir.
Onlara benim rahmetli güzel annem gibi “Oğlum ne yapmamı istiyorsun, davul zurna mı getirteyim sana!” da demeyin.
Can sıkıntısı ilgi ve beceri eksikliğinden doğar. “Hayal” eksikliği temelinde yeşerir.
Çözümün, herkesin kendi elinde olduğunu ve de “okumanın” hayal etmeyi besleyeceğini söyleyin çocuklarınıza.
Seyretmenin ve dinlemenin değil okumanın...
∘∘∘

Bırakın canınız sıkılsın.
Kurtulmak için sofrayı kurup bir tek rakı eşliğinde rahatlamayı düşünmeyin.
Güzel bir sofrada içilecek bir duble rakı, hayallerinizi besleyen güzel bir günün kutlaması ise anlamlıdır.
Sıkıntının neresini kutluyorsunuz?
∘∘∘

Bırakın canınız sıkılsın.
Sıradan dost muhabbetlerini ilaç diye çekmeyin içinize, umutsuzluğunuzu beslersiniz.
Can sıkıntısı “umuttur”, eğer hayallerinizi besleyerek yeni yollar keşfederseniz.
Can sıkıntısı depresyonun ve de sıradanlığın hüzünlü çeşmesidir, eğer yalnızca  zamanı unutabilmek için, deneye geldiğiniz için boş adımların gölgesine yine sığınırsanız.
∘∘∘

Can sıkıntısı hem umuttur, hem ölüm.
Umuda gidecekseniz bırakın canınız sıkılsın.
Bir an önce kendinizi bulursunuz.
∘∘∘









Akan Hayatı Keşfetmek





Hayatlar, doğumdan ölüme yolculuklardır.
Doğarsın.
Öleceğini bilirsin.
Yaşadığın sürece kulağına fısıldanan sese uyarsın:
“Ölüm hep başkalarınadır…”
∘∘∘

Gözünü açtığın andan itibaren sana hep hayatın ara duraklarını anlatırlar:
Meslek -sahibi olmak-, diploma –sahibi olmak-, aile –kurmak-, çocuk –sahibi olmak-, para –sahibi olmak-, dost –kazanmak-, -(ini) bilmek…
Yakınların, hocaların, kitapların işi hep "ara duraklarladır"
∘∘∘

Belletmeye çalıştıkları “duraklarda” bir yanlış yoktur.
Ama eksiktir; çılgınca eksiktir; ümitsizce eksiktir; çaresizce (yeni dilde umarsızca) eksiktir…
Yaşama sevinci”nden söz eden yoktur…
Sanki “o” olmazsa olurmuş gibi…
Ya da “ara duraklar”ı yakaladıysanız ossaat “yaşama sevinci”niz doğarmış gibi…
∘∘∘

Hayır!
“Yaşama sevinci” üç-beş durağı zapt etiğiniz zaman otomatikman peydahlanan ikincil bir yan ürün değildir…
Tersine, kafayı “ara duraklar”a ne denli taktıysanız, “o”u yakalama olasılığınız o denli düşer.
∘∘∘

“Yaşama sevincini” üreten akan hayatlardır.
Mesele hayatınızın gerçekten akmasıdır…
İlk önce yaşama sevinciniz olur, ardından olabildiğince “durak” sahibi olursunuz veya geldiğiniz gibi duraksız gidersiniz…
∘∘∘

Hayatınızın akıp akmadığını nasıl anlarsınız?
(Hangi yaşta olursa olsun) her akşam yemek yerken, ertesi gün yapacağınızı düşününce içinizi kimseye anlatamadığınız bir heyecan kaplıyor mu?
Evet diyorsanız hayatınız akıyordur.
Akan hayatta duraklar sanki bir ışık haresiyle birbirine bağlanmıştır. Çoğu kez “durakları” göremezsiniz; ışıklar içinde görünmez olurlar…
Yok eğer, “yarın ne yapıp da vakit geçirmeli?” sorusuna yanıt arayarak zamanı tüketiyorsanız, hayatınız “ara durakların” birinde donup kalmıştır.
∘∘∘

Akan hayatı kimse öğretmeye kalkmaz;
İyi ki de kalkmaz; çünkü yalnızca kendi başına öğrenilir hayatın akanı…
Kendinle baş başa kalabilmenin mucizesi burada yatar.
∘∘∘

Sporlar hayatın hızlı çekimi olduğundan, “akan oyunlar” daha kolay ayırt edilir.
Takım oyunlarında akmayan oyunla başa oynayamazsınız.
Oyunu akıtacak olan “hoca”dır…
∘∘∘

Bireysel sporlarda “hoca”, ara durakları öğretir ve oyuncunun akan oyunu zapt etmesine (isterseniz keşfetmesine veya icat etmesine de diyebilirsiniz.) kolaylaştırıcılık yapar.
∘∘∘

Sporda akan oyun skor (sonuç) doğurur…
Akan hayat ise neşe, sevinç
∘∘∘

Yaşama sevinci hayat oyununun büyük skorudur.
Bazılarının ona “mutluluk” dediğini de duyuyorum…
∘∘∘