23 Ekim 2015 Cuma

Sahtekâr Gündelik Hayat




Ahlakla, akılla, adaletle, gerçekle ilgilenmeyen. Aldatan, hep ayakta kalmanın peşinden giden.
Gündelik hayat sokak. Sokak  güç, uyanıklık, üste çıkmak...
Hayata atılmak, sahtekârlık stajına başlamak...
Hayat adamı, sahtekârlığa uyum sağlamış kişi.
Hepimiz derece derece bulaşır ve göz yumarız sahtekârlığa; farkımız, temiz olduğumuza  kendimizi ikna ederken tuttuğumuz yol.
∘∘∘

Gündelik hayatta anlam aranmaz, nasıl yaşanacağı apaçık ortadadır; kime sorsanız söyler!
Dinlediklerinize kafanız basmıyorsa ya bunalıp oturacaksınız, hayatın size nasıl yaşanacağını öğretmesini bekleyeceksiniz, ki buna ömrünüz yetmeyebilir; ya da yeni bir yol bulmak için kolları sıvayacaksınız.
Yaşamaya değer, içinde zamanın tik-taklarını duymadığınız…
İkinci seçeneğe yönelirseniz, eski doğrularınızı, yanlışlarınızı çöpe atıp baştan alacaksınız.
∘∘∘

Her gün yeni bir maceraya uyanır, daha farklı bir “ben” ve daha “adil bir toplum” için yürüyüşe geçeriz.
Hangisine ne kadar omuz vereceksiniz size kalmış; ancak toplum adalete yönelmezse kendinize giden yollar tıkanacaktır.   
∘∘∘

Hazin olan, hayatınızı yoluna koyarken, ne yapacağıza nasıl yaşayacağınıza karar verirken güvenip sırtınızı verdiğiniz “bilgi”nin pek işinize yaramamasıdır.
Güvenilir bilgiyi fen bilimleri üretir. Bilgiyi teknolojiye dönüşmüş haliyle kullanan şirketler ve hükûmetlerdir. Hayatın içinde bilim adamlarının bilgisiyle değil şirketlerin kullandığı “teknoloji”siyle karşılaşırsınız.
Unutmayın, bilginin kullanımını (teknoloji) bilim zannetmek gibi bir yanılsama içinde yaşıyoruz.
∘∘∘

İnsana ve topluma hayat bilgilerini beşeri bilimler ve sosyal bilimler sunuyor. Bunlar ne yazık ki “yasa arayan deneysel bilimler değil, anlam arayan yorumsal bilimler”dir.
Bilgi değil yorum verirler: “Şunları” yaptık böyle oldu, “bunları” yaparsak sonuç şu olur…
Nasıl sınarız söylenenleri? Deneyip sonuçlarına katlanarak! Bu aslında sınayamayız, gözü kapalı uygularız demektir.
Olan biten bal gibi hayatın bize nasıl yaşanacağını kafamızı duvarlara çarpa çarpa öğretmesidir.
∘∘∘

Ne kalıyor elimizde, hayatımızı yoluna koymak isterken: içe dönmek, kendimizi keşfetmek, hatta daha ileri gidip icat etmek. Hissettiklerimize güvenmek, duygularımızın pusulasına özenle dikkat kesilmek.
Neşe ve güç verenler, doğrularımız; küçülten alçalmış hissettirenler, yanlışlarımız
∘∘∘

Şaşırıp kalır, nefessiz kaldığınız sudan kafanızı ilk çıkardığınızda içinize çektiğiniz havanın verdiğine benzeyen tuhaf bir enerjiyle dolarsınız. Hafiflemiş hissedersiniz, gereksiz yükleri silkinip atmışsınızdır.
Nedir olan?
Gündelik yaşamın mantıksızlığını, sahteciliğini, sahtekârlığını keşfettiniz.
Mantıksız (irrasyonel) yaşama mantık biçmeye çalıştığınız çıkmaz sokağı bırakıp tepeleri karlı dağlara yönelen ana yola çıktınız.
Yüzünüzü teknolojiden “bilgelere” çevirdiniz; bilimin doğayı açıklayayım derken yok ettiği bilgeliğe
Dayanağınız: şiir, edebiyat, müzik, konuştuğunuz dil, kafanızdaki düşünceler, kendi yorumladığınız tarih.
∘∘∘

Ölüm mü?
Onu da pek dert etmemeli.
Kimse fazlasını zorlayamaz istediğimiz anda evrenin düzensizliğine geri döneriz.
Zor yok, zorlama yok!
Akıl, gelenekler ne derse desin; intiharı en fazla önleyen, intihar etme özgürlüğünden vazgeçmemektir.
∘∘∘


4 Ekim 2015 Pazar

Arıza Nerede




Alman filozof Kant (ö: 1804) büyük Lizbon depremini (1755) dine gönderme yapmadan açıklamaya çalıştı. Söyledikleri yanlıştı; ancak yöntemi sekülerdi.
Aydınlanma’nın temelindeki  en güvenilir harçtır Kant.
Aydınlanma akılcılığı, din adamının (papazın, imamın…) yerine bilim insanını koydu. Tanrı’yla ilişkideki papaz gitti, realite ile bağlantı kurmaya çalışan seküler akıl geldi.
Son sözü söyleyen otoritenin tahtında oturan ‘akıl’, hâlâ  saltanatını sürdürüyor. Gel gör ki,1980’lerden bu yana, Doğu’da, Batı’da ve Orta’da işler iyi  diyenlerin sayısı  genelevdeki bakire sayısına yaklaşıyor.
İnsanın akıl yerine koyabileceği başkaca bir aracı olmadığına göre bu işte bir arıza olmalı!
∘∘∘

Bilim deyince her şey aynı torbaya atılıyor. Fen bilimleri, sosyal bilimler, insan bilimleri… Kısaca doğanın, toplumun ve insanın üstüne üretilen bilgiler…
Hepsi aynı düzeyde “bilim”miş gibi algılanıyor. Bilimse hepsi bilim, bilgiyse hepsi bilgi diye kabul etmişiz.
Bunun temel nedeni hepsinin üniversitelerde dükkan açmış olması.
Aslında durum göründüğü gibi değil.
Bilgiyi üreten fen bilimleri. Bilginin saygınlığının altında da fizikin, kimyanın, biyolojinin imzası var.
Peki dünyayı kim değiştiriyor? Sosyal bilimler: Siyaset, ekonomi, business (iş) yönetimi… Ve de insan bilimleri: Tarih, din, felsefe, sanat
Neden mi? Fen bilimlerinin bulguları üstünde yükselen teknolojiyi kim kullanıyor?
Siyaset ve business (iş) değil mi? Hem de kol kola.
∘∘∘

Ne fark var aralarında, fenle sosyalin?
İnsanın sosyal konulara merakı sonradan çıkma Sokrates’le birlikte… Ondan önceki bilim adamları derdi yanlızca doğayı açıklamaktı.
Celal Şengör Hoca bu nedenle Socrates’i hiç sevmez! İşleri karıştırdı gereksiz konuları gündeme aldı diye.
Tek tek insanların yaşamını dert etmezseniz hayat güllük gülüstanlık oluyor.
Fen bilimleri yasa arayan deneysel bilimler. Yeni yasa gelince eskilerinin hükmü kalmıyor. Çöpe gidiyor. Sonuçlardaki kesinlik buna izin veriyor.  
Sosyal bilimler ise “yasa arayan deneysel bilimler değil, anlam arayan yorumsal bilimler.”
Anlayacağınız biri olguları açıklayan BİLGİ (bilim), diğeri YORUM.
Yerçekimi kuramı olguyu açıklar, oysa tarih yazanın yorumudur.
∘∘∘

Bakın bir bilim insanı ne diyor. “Bilimin ne olduğunu anlamak istiyorsanız, her şeyden önce onun kuramlarına ya da bulgularına ve kesinlikle de onu savunanların neler söylediklerine bakmayıp onu uygulayanların neler yaptıklarına bakmalısınız.
Arızayı gösterebildim mi bilmiyorum.
Uygulayıcılardan birinin açık yüreklilikle söyediklerini dinleyin: “Dünyanın neresinde iş yaparsanız, maalesef uygarlık ile doğanın çelişkisi var. Bunun önüne geçilemez.”
Söyleyen bir CEO, en üst düzey iş yöneticisi.
“Uygarlık” dediği elindeki teknoloji, yani bilim. Doğa dediği ise bize hayat veren gezegenimiz.
Soru şu: Buna bilim (uygarlık) diye saygı mı duyacağız, yoksa yanlı bir yorum diye karşı mı duracağız?
∘∘∘