13 Mayıs 2015 Çarşamba

Teknoloji - Hayat Çatalı




Teknoloji, işe yarar  bilginin kristalize olup vitrinleri doldurması… Kullanan, izleyen, seyreden herkesin bilgiye imanı tazeleniyor.
Bilgiyi üniversiteler, araştırma merkezleri üretiyor, teknolojiyi şirketler sunuyor.
Bu nedenle zamanımızın melekleri üniversiteler ile şirketler.
∘∘∘

Bunda bir sakınca var mı?
Var:
Farkına  bile varmayız; “teknoloji – hayat” çatalı karşısında düşüncelerimize inme iner, hipnotize oluruz, zihnimiz çarpılır.
Şöyle:
Teknoloji, temel bilimlerin –talep olmadığı için bizde bazı üniversitelerde kaldırılan: fizik, kimya, biyoloji, matematik- çocuğudur. Sınanmıştır, yarı yolda bırakmaz…
Bilgisayar, televizyon, akıllı telefonlar, sağlık sektöründeki tedavi araçları…
Dokunan, etkilenen, insan olmaktan onur duyar.
∘∘∘

Gel gör ki bildiğimiz teknolojiler, ne yapacağınızı biliyorsanız, yalnızca nasıl yapacağınız konusunda yardımcı olabilirler.
Mühendisseniz hesaplarınıza, yönetici iseniz gündelik işinize…
Bilmiyorsanız, oyun oynarsınız teknolojilerle…
Tabii ki o da bir şeydir!
Gündelik hayatta geçim ve mutluluk sorularına dolaysız yanıtları yoktur.
∘∘∘

Neyi nasıl yapacağımıza yardım eden teknolojileri uzmanlardan öğreniriz.
Uzmanlara karşı içimizdeki tehlikeli güven(!) böyle oluşur…
Gündelik hayatta ne yapacağımızı öğrendiğimiz uzmanlar yok mudur, vardır var olmasına; ancak –dikkat edelim-  bunların teknolojilerinin temel bilimlerle akrabalığı bulunmaz.
Sosyal bilimlere yakındırlar…
“Teknoloji – hayat” çatalının hipnoz etkisi aslında sosyal ve temel bilimleri karıştırmanın şarhoşluğudur.
∘∘∘

Ekonomistler, borsa ve yatırım uzmanları, fon yöneticileri, türev finansal enstrüman satıcıları, hangi şirkette olursa olsun çalışan yöneticiler, siyasal analizciler, politikacılar…
Tümü gündelik hayatın içindeki uzmanlardır
Teknoloji satar, danışmanlık yapar veya uygularlar.
Mühendisten, doktordan, cerrahtan, bilgisayar yazılımcısından farkları sosyal teknoloji kullanmalarıdır.
“Teknoloji – gündelik hayat” sapağında aklımız karışınca sosyal bilim uzmanlarının teknolojilerini örneğin mühendislik –temel bilim- teknolojisi kadar güvenli sanırız
Başlıktaki çatalın tehlikesi buradan gelir.
∘∘∘

Adam teknoloji – hayat çatalındaki sarhoşluğun farkına varıyor…
Günlerce düşünüyor nasıl savuşturacağını bu hipnozun başına saracağı belaları.
Sonunda aşağıdaki düsturları edinmiş:

Hiçbir ekonomistin, politikacının, yöneticinin iddiasını sınayamazsınız, yanlışlığını gösteremezsiniz… Ama…diye başlar kendilerini temize çıkarırlar…
Size sorunuzun yanıtı gerçekleri anlatmak yerine, kârlarını ve alacakları oyları düşünerek konuşurlar.
Onları dinle, ama kararı kendi kafanla ver; başının çaresine kendin bakmak zorundasın!

∎"Bilim” diye satılanlar seni yanıltmasın, sınanamayan şeyden bilim olmaz! Tümü kobay olarak seni kullanır. İddiaları senin hayatınla test edilir.
Geçmişine bak açıkça görürsün… Hayatının, diyelim, on yılını verirsin,  dinlediklerinin işe yaramadığını o zaman anlarsın!

Çıkarlarını anlayarak bulmak zorundasın, başkalarına yaslanarak rahat edemezsin…

Size de uyar mı?
∘∘∘




3 Mayıs 2015 Pazar

Sistem




Su” denizdeki balıklar için neyse, bizim için “sistem” o.  
Önce eylem vardı, der sistem.
Kazanmak ve biriktirmektir, eylem.
Eskiden işin tutar tarafı vardı; sistem ışıldadıkça çevrenizdeki mutlu gülücükler çoğalırdı.
Şimdi büyüme kanserli, büyümeme savaş hali!
Devir değişti, kazanmanın özü olan “sistemin mantığı” ile ilk hayat stajında tanışıyor, anlamaya çalıştıkça afallıyorsunuz.  
Kapitalist akıl, ite-kaka sürüklediği evliliğini sona erdirmiş, her türlü “mantıktan” boşanmış gözüküyor.[1]
Akıldışılık öylesine alıp başını gitmiş ki, ”reklamlar”, “yapılmayacaklar” listesi gibi.
Sistemden kaçan kurtuluyor.  Ancak çıkabilene aşk olsun!
∘∘∘

Adam yorgun argın geldi evine. Elindeki raporu bitirmesi gerekiyordu. Alel acele oturdu, tam başlayacak telefon…  Yine o lanet şirket…
Kaçıncı kez çaldı bugün; belli ki makine, otomatik arıyor.
Ardından bankalar başladı, telefon şirketi onu  izledi, sonunda televizyon firması…
Önce eylem vardı, düşünceye aldırmıyordu sistem
Çıkmak lazımdı, ama nasıl?
∘∘∘

Geçen ay cep telefonuna yıllık ücretten fazla ceza ödedi.
İnternet kotasını aşmıştı; itiraz etti.
Dikkatli olup kota bitince kullanmasaymış.
“Siz” dedi “niye kesmiyorsunuz interneti kota bitince?” Sevimsiz bir gülücük ve iki yana açılmış kollar gördü karşısındada.
Nereden bilsinmiş…
Sistem para kazanıyordu.
Kızdı, telefonunu kontürlüye çevirdi.
∘∘∘

Akşam internette gezinirken bir sitede gördü; birleşmiş milletlerin raporu:  
30 yıl içinde sera gazı (CO2…) yayımı %40-70 azaltılmazsa yerküremizde yaşam ciddi tehlikedeymiş…
Bu gazlar en çok petrol ve kömür yakınca çıkıyor.
Sellere, fırtınalare, kuraklığa ve susuzluğa neden oluyor.
İnsanlığın yarısı susuz kalacakmış!..
Petrol ve kömürün yüzde 80’inin yer altında kalması gerekiyormuş.
Oysa onlar para; tabii ki sistem hayır diyor…
Canı sıkıldı:
 “Bizim yakınmalarımızı kim dinler, hayat’a kafa tutuyor sistem…”
∘∘∘

Sistemden çıkıp sığınacağım bir liman var mı, diye düşündü:

Faturalı telefon sistem, kontürlü sistemdışı,

Büyük otomobil sistem, küçüğü çıkmak,

Otomobil sistem, bisiklet limana gider,

Tüketim sistem, karşılıksız bile olsa yapmak –üretim- çıkmak,

Beton ve demir sistem, toprak, ağaç ve yeşil sistemdışı,

Matadorun yanında olmak sistem, boğadan yana durmak sistemdışı,

Seyretmek sistem, küçücük de olsa bir sahne bulup oynamak sistemdışı.

Tuhaf bir rahatlık sardı vücudunu, büzüldü. Uyuya kalmış.
∘∘∘